Deniz Taşları
burada küçük dünyamız dönecek
karanlığa giren kayboluyor çatıların bu hoş kırmızısı var ya gökle aramıza dolan hatıralar kiminse bizi de katsın dalgaların suyuna bir ağın içende ölü balıklar gibi sevilmek sevilmek bile çok güzel sarı ovalara çarşaf sallayan eski güzeller bakın perdelerin arkasına saklanıyorlar bilmemenin ve görmemenin kutsal sıcaklığı sarılınca eriyen deniz taşlarımız var rüyalarınızdan rüyalar çalıp dönüyorum rüzgarlara kapılıp giden yelkenleriniz bacanın altında çivit mavisi şimdi soğuk değil güneşe diyar nefes alıp çekilecek gün batımları bir ağacın dalına yaslanan ihtiyar oluyorum o kadar mı desem o kadar değil anılarıyla avunan bahtiyar oluyorum değişmeyen tek şey ağaçları zorlayan yeşil leylekler kediler ve kafasını duvara vuranlar yetmezmiş gibi başını büküp gözlerimin içine akıyorlar derdin dert olsun bana adımlarının ucunda göklerin hiç durmadan uyuttuğu güler yüzlü yeni hayatlar var burnunu çek aklını sıyır bize dön ey benim tarihler boyu ağlayan kardeşim bakıp kendini seyrediyorsun aynada içim senin içinde baksana yosun tutan geçmişimiz ele veriyor bizi çaresizler domuz kıyıcıları ve mezarcılar soyunup bir birine değen kalplerin bütün sırlarını bize anlatacaklar aynı göğün yağmuru olduğumuza dair yeni istekler savuruyorlar öpülmek hangimizin alnında dönen sıcaklık değil ki bir iki adım daha yürüdüm bir ev bulup kapısını araladım yalnızlığın pencerelerini açıp bakındım çoğalan dünyaya ay gülüşlü o masmavi kürede ne yaşayan birini gördüm ne de hiç yaşamayan. |