Herkesin geçtiğiherkesin geçtiği o yoldan geçerdim uzun ince miydi yoksa taşlı engebeli bir yol mu yılları çivilediğim geride dizi dizi bıraktığım zaman tutsak eviymiş önünden umarsız geçtiğim çevresi kalın duvarlarla örülü yer önünde askerler nöbet tutardı sanırım kaçmasın diye Nazım Hikmet’ler sonra gördüm yattığı yeri ortaya kurulmuş eski saçdan sobayı pencere önündeki küçük masayı ıvır zıvırı, çay bardaklarını içim katmerli acılarla doldu Deniz Gezmişler için kurulmuş darağacının önünde karanlık odalardan yükselen diri ahlar duydum boğazıma düğümlendi karanlık tek kişilik zulümhaneler daha ben çocuktum başını mahalle hocalarının örttüğü çöp adama kefen giydiren yaşamaktı gerçeğim nerden bilirdim hayat kimlerin elinde ölür nasıl inerdim daracık merdivenlerden balık diye kız yakalardı erkekler bırakıp atarlardı sokağın ortasına bilmezlerdi o atılan insanlık çürürdü kuytu izbesinde yolumun düşürmek istemezdim gülüşümü elimden sıkı sıkı tutardım sen sahibi oldum daha sonra masalını yazdığım eteğimi havalara uçuran bilmezdim hayat nereye kadar taşır incecik düşlerimi nerde koyar mezara ölü seviciler sürekli elimde taşıdığım çiçekleri düşürürdü gelinciğimin yapraklarını hayatı dünden gömenler gezerim yaşadım diye hiç eksilmez tutsaklar kalın duvarlar ardında duyulur iniltisi Hak’kın 30. 01. 2015 / Nazik Gülünay |