Avcumdaki Ölü Akrepyalnızlık ilgimi çekiyor bazen en kalabalıkta bile kimseyi umursamıyorum hiç kullanılmayan porselen gibi nadideyim metroda tekli koltukları tercih ediyorum sokaklarını bilmediğim semtlerden geçerken gölgem söz olur aşkı rast gitmeyen evlerden geçer yaşamayı fısıldarım tatlı bir rüzgar gibi gözleri renksiz kadın gökkkuşağını gösterir bir deniz bir şarkı bir de kalbim eksik ayrılır ayrıntılardan ayrıntılar algılarda gizlidir bildiniz mi İzmirimsi bir sabahtır bütün mutsuz uyananların elinden tutar güneş siz içinizdeki makineyi sustursanızda el oğlu duyar kardeşin duymaz* hatırladığınız, giydiğiniz giysinin hipnoz rengidir heyecan geçmişi düşünür ,, yaklaş ateşle su arası, dur konu basit ömrümüz panikledikçe gülüşünüzün tonları kaçar yakaladınız mı inançtır çöllere, yılan sevişmeler sunan bu coğrafyada orta kapı yok bahsettiğim kendimize bile figüran olamadığımız bak bu aşktı palavralardan arta kalan senin karanlığın ve senin gitme vaktin ordasın mı bilmiyorum bata çıka yürüdüğün için bir şey söylemek isterdim sana bir şey... |
en kalabalıkta bile
kimseyi umursamıyorum"
Kalabalık paradoksal biçimde yalnızlığa müsait aslında. Kalabalığın içinde kaybolup gitmek mümkün.
Mesela en boğulmaya müsait deniz ortamı da kalabalıktır. Etrafınızda yüzlerce insan olsa boğulmak daha kolay, kimse fark etmez. Evet batıp çıkarsınız ama çevrenizde ki neşeli kalabalık sizin de kendileri gibi batıp çıktığınızı sanabilir, süzemeyebilirler vaziyeti.
Hani derim ki; Kalabalığın farklı girdapları, anaforları var. Kendi benliğinizin kıldığı labirentlerde yitip gittiğiniz fark edilmeyebilir.
Yüreğiniz solmasın, kaleminiz daim olsun dilerim.