Hoş Geldin 2015
Şehrin en kuytu,
En karanlık, En pis sokağında Yalnızlığına bürünmüş, Bir çocuğun yalnızlığına ilişiyor gözlerim. Kanadı kırık bir kuş gibi, Damla damla düşen zamanın, Sayfa sayfa idam edilen takvim yapraklarına inat. Ayakta kalmak için mücadele eden, Bir çocuktu bu. Sürüsünü kaybetmiş bir ceylan yavrusu gibiydi. Hangi yöne gideceğinden habersiz, Ne yapacağını bilmiyor, Ve sadece sırtını duvara verip, Sabah akşam demeden o sokakta, Gelen geçeni izliyordu. Bazen birkaç çocuğun, Hakaretlerine maruz kalsa da; O kendisine edindiği mesleğin peşindeydi. Yani sessizliğin. Gökyüzündeki ateş topu yorgun düşmüştü. Yavaş yavaş üzerine, Kalan mı kalın, Karanlık mı karanlık, Bir örtü çekiyordu. Herkes bir yana koşup duruyordu. Kimsinin elinde şapkalar, maskeler, hediyeler... Kimisinin elinde de yemekler, çam ağaçları... Yüzlerinde bir tebessüm bir tebessüm... Şehrin ön safhasındaki bu insanlar. Nereden bilebilirler ki yalnızlığı? Suskunluğu? Gözyaşlarını... Evet. Her damlasında cehennem azabı çektiren o, Gözyaşlarını kim bilebilirdi ki? Yalnız kalmış, ağlamış, susmuş... Bundan kime ne ki? Ne diyor şair; ’ Herkes kendi penceresinden bakar dünyaya. Kimse, kimsenin penceresinden bakmaz dünyaya.’ Saat tam gece yarısıdır artık. Birden gökyüzünde ışıltılar, Evlerin duvarlarından kaçışan sesler, Sokak ortasında ayyaşlar, Hep bir ağızdan ’ Hoş geldin 2015 hoş geldinnnn.’ Seslerini işitince çocuk. ’Ne oluyordu? Bunlar neye seviniyordu ki?’ Ahh ahh bu deli sorular... Cevapsız kalan bu deli sorular... Ne bilsin yeni yılı, Ne bilsin 2015’i. İbrahim Halil ÖZLÜ |