Kızıl Ris
Sobası olmayan evin üzerine serilen köy
Ve omuzlarına kadar çektiğin kor, Ben diye başlayan bu öykünün yağmurudur. Yatağımın derdinin yanı sıra Saksafonların ve vurguların hücumuna maruz kalan Yerden aldığım nefreti göklerde eriten Uzun yollu karanlık sahneleri. İşte ben tam da taşların etime battığı Tırnak uçlarımı balçıkların sıvadığı kadar Yatağan bir yumrunun kapladığı yer kadar Acizim ve öfkelendiriyor heykeller, Güne doğmuş sözlerinin tortuları. Tek olmak yetmiyor sana karşı Kahverenginin ağırlığına karşılık Hiçbir değerin kıratı yetmiyor. Hiçbir tonun düzeliği kızıl kadar yalın değil Ve eğer, Kendimi sana yakıştıracak kadar kahramansam Gözümün aldığına tedirginlik olmadan Ölmeyi de bilmeliyim. Eski plaklar kadar sevecen değilim Aşinayım kendi umarsızlığıma. Çünkü nostalji bürünmüşse eğer saçlarına Ölmesem dahi kendimi suçlu ilan edebilirim. Bahattin BERKDİNÇ |