kaçak...
yağmur sokağında ıslanırken peşin sıra
rüzgarından artırıp kendi bulur adam arkadaş gölgesinde yaşamak umudun, uygun adım yürümek dokunmak yalnızlıktan arta kalana mutluluğun takındığı o umursamaz tavır (ah bir tavrı takınması yok mu ısrar etmesi bir duruşta) saçları yeni taranmış çocuklar gibi erken kalkmış bir fotoğrafçıyım arkadaş gözlerim yarı açık, ağzımda uyku tadı ortaçağ resimleri çiziyorum küflenmiş duvarlara şovalyeler ve yel değirmenleri şovalyeler ve saatli maarif takvimleri bütün isimleri insanlığın dökülüyor bir bir ortaçağa isimler veriyorum durmadan kendini vuruyor hasımlarım karanlık, yeniden karanlık ülkeler geçiyor gözlerimden sürekli kendinden söz açan kadınlar sonsuz bir tünelin iki ucundayız arkadaş bir kapanıp bir açılıyor sahne bak! göz kırpıyor şimdiki zaman çocukları, alkış tutuyorlar ardımızdan, sabret! hasımlarım seni de arıyor elbet sanki sussan ne çıkar ne çıkar söylesen sustuklarını yola çıkalım bir ikindi vakti okullar falan dağılmadan arkadaş kilise çanı altı kere vurmadan karanlığı samatya otellerinde soluklanırız eşgalimiz silinir haber bültenlerinden modern öfkeler besliyor hasımlarımız ellerinde kan, ellerinde revan, kükürt kokusu ellerinde bir türlü bir yere koyamadıkları modern öfkeler besliyor hasımlarımız ellerinde ortaçağ mızrakları |
şiirlerinizdeki müzikalite. o her mısradan sonra bir digerine başlayışlar o baslar o tempo. belirgin ve hoş bir hissediş bu.
çok güzel bir şiirdi.