Biri varbiri vardı içimde hani şu şairlerin solum dedikleri yerde olmalı peygamber evlâdı falan sanırdım batmayan gün edasıyla otururdu onun için hazır köşkte bütün lâleler onun için dikilirdi sanki İstanbul’da ondan başka kimse sevgiyle geçmezdi boğazdan vapurlar onu almadan ayrılmazdı limandan seslenirdi uzaklardan beni bulurdu bahçede sarımsak sökerken sarımsak ellim derdi, üzüm bakışlı yar yıldızları beslerdi ışığıyla ses eklerdi boğazına sessizlik kaçan dünyaya bir harf bile yazsa ay gölge düşmüş yüzüyle anlam arardı insan özünde, yakardı hiçlik savaşlarını ne yazıyorsan gerçeğe ulanmalıydı yolun geçin derdi oyunlarından sözcüklerin güzel bir dünya kurmalı böyle olmalı esas oyun farklıydı arayışlarında kıytırık bir mekânın sade müşterisi her adımında insanaydı varış yeri kurmaca bir yaratık değildir insan yada mekânik başkalarının ayarladığı zamanlarda bıraksın esas yüzünü yapma yüzler takınsın, yapay gülüşlere kursun kendini görmesin bile bir robota dönüştüğünü her emre amade birey, kursun beynini tek elinde kaç kukla ipi tutanlara o biri hâlâ yaşıyor bende işlemiş kanıma insan deyişi insani olmalı herşey deyip, insanca çırpınışı bembeyaz sayfalarda güneş resmi dönüşür de gerçeğe yürürüm izleyerek adım adım kazırım gölgenin kamburunu bakarım İstanbul gerçekten bir keşmekeşlik içinde nasıl çıkılırı ararım arayışlarda nasıl çıkılır bu günün çarmıhından 06. 10. 2014 / Nazik Gülünay |