eylül diyalogları( Mai ve Siyah’ın Aforzimal Eylül Terennümleri ) mâî: __________her mevzu ona her bahis ondandır.. __________eylül yitmeyi sevenlere muvakkat bir bayramdır ...ilahiiiii........................! ! Siyah: yorgunum çok gitmeye yanılmaktan ya da direnmekten kalk lütfen bak zaten sonbahar ve zaten böyle yaşam hazandır eylül ise cinnet ve izbe ruhlarda izdiham her yeri sarıya beziyor bu çıldırtan katliam içimde dingin bir şeyler var; ölüm de yıkanır... kirlidir zaten her cümle ne zaman ilahi dersem bir yerlerde güler bana ölü ayakları hiç teneşir öpmemiş hiç musalla ve kıyım hiç kurumaya can atan leylak.. dal: dökendir eylülde dalmak en sığına yaşam mücevherinin; bütün kuytuluklar bu mevsimde gizil bir kar altında şimdi dökülüyorum çığlık çığlığa çıldırarak; belki de derin bir iç çekişe öykünene bir yalancı yaramazlık ya da çocuk işte mâi: en çok gözlerime çakılarak gidenleri seviyorum çivili daha iyidir göz belki de pasıdır çivinin bakış dediğimiz gelmesin kimse leylaklar kapımda ölsün..! ’ezik gül’ deme yaram kanıyor Allah ezik bir gülde esmiş gitmişti saatlerce çözülmüş ama hiç dayak yememiş korkak bir sanığım kendi tanıklığımda bir jurnalci gibiyim ürperirken içimde sadece ölü bir çocuğun ölü ayakları var... siyah: sustum çocuk! kızma dediydim sana bir baba yetim kalmaz mı sanırsın ve bilmez misin insan bir kere yetim kalırsa hep öyle kalır kalır gitmez gitmeyenler aşkına söyle! şimdi gözlerimi hangi gövermemiş memede bahr edeyim çağ/ırak bir mağarada haşrolunan bir zamanda secdede seğirten/d/i..r velhasıl; hasır haşri öter secde alnı çürütür gelmez çünkü zaman; sonbaharın son günleridir gelmezse gidilir.. giderim dedim çocuk; gidişim çok benli ve et üstü bir izdüşüm.. acısı olanın kafiyesi alacadır ve ufkumuzda aslolan turna değil karacadır bilir iz bunu ve fakat ısrar ve inat hem vakit de epey erken bana kafiyelerini değil yeni gövermiş bir kız cesedini anlat mağarada yeşile bürünen gece şehirde ala dursun biz yine geç kalalım.. gidersen git bu girdaptan çıkılmaz: çıkılmaz! ’vedduha’ ve ‘haza beledil emin’ demiş ve eylülü vermişse omuz silker evren yaramaz çocuklar gibi ne çok mesuduz kainata evren derken.. mâî: ’İlahi’ der susarım; susmazsam intihar ne çok edilemeyendir.. siyah: bize konuşmayı ögrettigin ve eylülü verdigin için teşekkürler Allahım bilirim eylül olmasa hiçbişey olmazdı eylüle kasem olsun ki eylüle kasem etseydi çok kıskanırdı gamzelerini örüklerini ve dahi benleri Allah insana benzer insan Allaha değil dedim ve Allah yanaklarına kadar uzanan tellerini okşadı nede güzel gülümsedi ...amenna Mâî: zaten baba olmadan yetim kalanım kalanım dedim diye kafiye bekleme acısı olanın kafiyesi de olmalıydı ya: kafiyemi ben ettim tüm mucize düşmüş etlere Allah düşmüş şimdi bıyıklarına düşmüş yaş mucizeleri secde edineyim; ’her kürt yaşlanmaktan ağlmayı da anladı’ ve bahrın sonu zaten başından iyiceydi lastik kokusu sinmiş bir çukurum ben ıslak ve hayız mıydı neydi? şimdi korkmasam sana içimi dökerdim dökülen düşer rahimden bir ateş topudur içimdeki rahim boşluğu bir bilsen ne derin bir uçurumdur içimdeki rahmimi serçe tırnağıyla okşayıp sevenim... şimdi pervari diyeceğim ya sızlamayacak hiçbiryer yakışmaz diyorsan bıyığımın altı kocaman bir tufandan arda kalan uçurum.. büyütür yoksunluğun.. yakışır diyorsan yağmala bebeği kambur ve kanamalı gözlerimi; ne duruyorsun.. kaçak ülkem olaydın yüreğime düşen cemrenin iliğine düşen hüzün yiteydim garbında şimalinde benimle yüzsüz ve paramparça hüznünü bölüşeydin ’Ben’ öleydim cemalinde... siyah: sağım solum sobe.. yaralarımız sağalırsa biter şarkımız; sen kadar bensin; sus yoksa biteriz bölüşmek ne çok ‘titık’ bir kelime şimdi cemrene isyan etsem ne de sevimli olurum ben ben dökülürüm bıyıgının altından dudağının üstünü örttün ya Allah kaçak bir ülke oldu ter ter ve et et bir izbede iz be iz yitiyorum Mâî: varma üstüme! vurma yüzüme benleri ilelebet hay kalan minik kız cesetlerini. kahhardır ve her vakit çeker yolumuza nurdan setlerini gözlerimiz de yok zaten ve zaten nerde çıplak kalsa bir kız çocuğunun beni; üstleniriz her cehennemi varma üstüme çırılçıplağım salya ve de sümük; çağırırım bak annemi belki hatice de gelir sadık ve gururlu bir ben ile vurma yüzüme; yüzümdedir haticenin severadım koştuğu yollar; yüzümde nazlı bir güzelin ayak izi varma üstüme vurma yüzüme ben’leri ilelebet hay kalan minik kız cesetlerini titık nedir diye sorarsın kırılmaya en müsait dilinle dinle! titık: oyuncaktır kürtçe oyuncaktır ya da oyuncağın kürtçesi tahta plastik ne varsa ondan işte çocuktum ve kürttüm komşumuzun kızı vardı türktü ve oyuncakları da türktü çok severdim türkü oyuncakları bize yasaktı çünkü kırılgandı türkçesi herşeyin komşumuz olan kızın bir babası vardı ve o da türktü ve doktordu yaralarımızı iyi etmeye gelmişti ama dilimizi bilmezdi ve en büyük yaramız dilsizliğimizdi bunu da bilmezdi bunu biz de bilmezdik bu yüzden tercümanı vardı yaralarımıza tercüman olanlarımız vardı merhem yazardı en çok sürülelim diye: sürüldük… oyuncaklarımız oldu sonra kırılgan olduk! siyah: iki eylül arasında kocaman bir dil... iki dil arasında minik bir ölü eylül üstünde ve arasında hep ben iyi ki kürdüm yoksa lastik giymemiş bir çocukluktan ve lastiklerini yakıp üstünden atlamamış bir gençlikten sıyrılıp gelirken nasıl yanardı ayağım ve nasıl kurban olurdu ayağıma bacım iyiki kürdüm yoksa dağılmazdı ki her şeyin rengi.. bak işte biter yanlarımı paramparça ettim sana ha sana ha bana bir yanım şimalinde her yanım şimalinde ben olayım şemalinde akasya diyorum ya akasya… diyorum ve kusuyorum ağız dolusu; kelebek pervaneden ürker ve kelb pervinden Pervin güneşin kızıdır mevsim eylül olanda gel..! kalk gidelim zalim; fazla bulandım zühde bulanır içimde zühre köpekse en çok sokağın tavanına yansıtınca sırrını; ağlarım..! zahid degilim ben adıma daş değdi... derim ki: eylül Kahkahası olana dergahtır; sadığım haZana; Allah ve sabah kadar.. kah sabahtır yorgunum gah Allah’tır yorgunum çok gidelim az ölelim bilirim eylülde gidilmez dedik ama sanrı ve sigara.. pervari durmadan ağlar ve gidilmez ağlarken filistin ürkek kız çocuklarına benzeyen gölgelerden şehirlerden ve dağlardan çocuklar düşer aklıma, gözleri zamansız öldürülmüş çocuklar ki henüz köysül bir ölmek biçimiyken metropol hüzünleri vardır onların. mafsalları ve dallarıyla kırıldıkça genç kızların dizkapaklarında kösnül şehirler; aşk yetimdir denir her eylül derim ki: filistin de.. çünkü yol biter ben ölürüm çünkü ali bin bir surat bir çocuktur kırk yaşındayım; kocaman bıyıklıyım, eşkiya yürekliyim; ’ ’sarılırsan yüzünde her ölüme ayarlı ve her hayata duyarlı şal u şapık kokusu duyarsın’ eşkiyaları peygamberleri ve Allahı severim çocukları demem çünkü birazdan yıldırım düşecek ne bir güzel gelir geçer yollarımdan ne de bir adam ölür kırkında her eylü düşüm kalır baharın çarmıhında çarcihetten ’heyyyvaahhhh’tayım.. bir onulmaz rüyadayım. . bu gün azarlandım diye azarlarım seni bu yüzden kendimi seviyorum tüm alileri ve aliye benzettiğim; sırtı sıvazlandığında delicesine sevinen yeryüzü çocuklarını ve bir bene bakarken bakışlarına İstanbulu sürgün eden esmer hüzünlü yalnız ve mağrur aşiret çocuklarını.. kaygıdan beyazlayacak bababıyıklarını ali ruhu ayva tüyü yüreği çilli bir çocuktur horoz sesini pek sever ve ürker birbaşınalıkta garipsediği sesler içinde.. ( duysana ey sağır sultan ey gök kubbe eyy eteklerinde rakkas ve zenne uyutan devasa şehir! ali yarın okula gidecek..! zil bazen ali için de çalacak.. ) .... İlk önce gönül çanı çalacak dağın birinde ...ağıt ağıt.. bir asker silahını yitirecek bir gerilla ülkesini keşke böyle bitmeseydi bu cümle ama:ali yarın okula başlayacak ağlarım.. /Mendil kanarken ağırdır derem.. Men dilinden allı morlu gül derem..! derem bulanık bir gözdü aktı akı eylüldü../ .. mâî: eylül derken çok kahkaham var kah Allah kah pervane..a yok tüm dağlar rengini Allahtan almış birer yılkılıktır bilsen koynuma kaç yılkı aldım kaç yılkı at kaçırdım Allahın beyazından koynum geniş ve müşfik pranganı unutma onsuz gidilmez gidilse dönülür döndürülür dönmek gittikten sonraysa tehlikelidir musa sinadan dönmezdi prangasını yanına alsa yada pranga musayı musadan alsa allah bile yetmez bazı koyunları doldurmaya önce derin bir boşluk sonra doldurmaca sonra Allaha inanma mecburiyeti şşşııttt çocuk allaha inaanmak mecburidir.! pervari de filistin gibi zülcenaheyndir ve pervari derim sızlamaz hiçbir yerim der ve gidirim... ama eylülde gidilmez! sanrı! yedi kere zehre bulansın pervane akrep yada yel kovan kov beni cennetinden cehenneminden İki yanında iki melek; malik ve rıdvan ki düşmanımdır her rıdvan ve razı değilim aksesuar yanımdan yara ve Allah bükük bir boyunda nasıl da güzel durur bir bilsen sırdır ötesi camların üstüme kus; dökülsün üzerime kar gibi kirlenmeye amade intiharların; kar yağınca güzeldir değil mi; yerlerde çamura bulanır siyah: teslim… yeter artık her eylülde bir kız çocuğu: bahane edişim çünkü eylül ammardı oğlumdu ona hiçbir gözümü dökmem çünkü gözlerim Allahtan karadır dokunmasın hiçbir söz oğluma saçtan tırnağa yaradır ..... uzak diyarın iki ana kapısı uzak iki kapının iki fedaisi.. VEE...... SESTİR KİMİSİNE ’O’ ASLOLAN; BU BEYAZ SEVDAMIZIN GÜMÜŞ PARILTISI..! ! ’KAHROLASIN DEMİYORUM’ YİNE DE.. TEPEDEN TIRNAĞA YANIĞIM BU EYLÜL; ÜSTÜ KALSIN! ! ! YANİ; CABASI..! |
neden mi fırat
bildiğim en tanıdık ve en heybetli nehirdir ve hiç de masum değildir aldığı canların sayısını kendi bile unutmuştur yine de kusurun istemem
kaleminiz Fırat kelamınız Fırat
edi bese desem ne ki
çağladıkça
körlüğümden ve beynimi her öğünde yiyişimdendir öldükçe çoğalışım/ız
bir de
yukarılarda gördüm "ya da "şeklinde olması gereken bitişikti .
Filiz Şahin. tarafından 9/29/2014 8:52:21 AM zamanında düzenlenmiştir.