Alnında ki Kırışıklığın Bireysel Tarihi
aynı göğün gölgesi olduğumuzu düşünüyorum.
içimdeki şarkılara eşlik edince şenliğin ve gülüşün bahar ikiye ayrılıyor sevincinden. düşlerimi çekiyorum ellerimle rüyalarından. ve ay ışığı topluyorum karanlıklardan. iki kişilik bir kuşatmanın en yakıcı savaşına giriyoruz aydınlanınca gün. gün şarkılarla, şiirlerle, ışıltıyla ve ince telaşlarla düşüyor gözlerimizden paldır küldür. hayatı tahrik ediyoruz en hassas yanlarımızla. resimlere düşürüyoruz renklerimizi, sonra dönenip dönenip kendimizi seyrediyoruz esrikliğin aynasında. böyle zamanlarda güzel oluyor inat gibi şarabın gazabı. uzaktan bir gemi geçiyor, bir martının gözyaşları düşüyor tuzuyla denize... bir balık kaçıyor acale ile yaşama bir gün daha ekleniyor. haydarpaşa, mağrur bilgeliği ile yeni bir karşılaşmaya gülüyor, sararmış bıyıklarının altından ve en hoş hali ile. derken kadıköyde ıslak yürüyüş oluyoruz. bir fincan mutluluk adında zaman. küçük dinlenme araları keyfi nazım mavisi bakışların politik duraklarında. ışıltısının mavi ve beyaza vurduğu, martıların ahenkli danslarıyla göğüslerini suya değirip durdugu bir seranomiye dönüyor saatler. kuşlar galatada ve karlı ise hava bir başka güzel oluyor. açlıklarına bahane aramadan ekmek kırıntısı bulma derdi tüm olup biteni ayak izi telaşına büründürse de sonra. herkes herşeye bakıyor da bir ben sana bakamıyor işte. elimde "şiirin en saf hali" yanımda saflığın en sen meali... arkasından martıların uçuştuğu gemiler denizleri yararken, yüzümüzü yalıyor sevimli bir köpek yavrusu gibi rüzgar...saçlarımız savruluyor ve biz asla savrulan saçlarımız için sevmediğimizi biliyoruz biribirimizi. uzak buluşmaların kum saati tersine akarken, bir dakikadan bile binlerce güzellik yontmanın umarsızlığındayız oysa en çocuk yanlarımızla. "anlındaki kırışıklığın bireysel tarihini" anlatırken bana, katrandan kara günlerin zırhını delmenin "geçmiş zaman olur ki" hiç bir işe yaramaz demindeyiz o yaşlı amcan olmasa... kayıp giden avuçlarımızdaki zamanlardan, biraz daha zaman yaratma tanrısallığı artık beşiktaş. rakı şişesinde balık olamasak da, hasbi’nin yetişmesi imdadımıza. sonra yine yollar bu kez uzaklığa açılan... biri üsküdar’a, biri kadıköy’e iki yaprak artık savrulan... "bütün karanlığı bana versende, giden geceyi durduramama hezeyanı" ardından. iki insan, iki kent ollsada sonuçta bir dünya... artık sana GÜNAYDIN deme zamanıdır. |