hüthüt kuşuey serencama bakan lisanlar uzatın ellerinizi, yağmur yağıyor tut anne tut beni bu kör uykulardan çıkar yoksa bu yorgun kalabalıklar ezecekler gövdemi anne ben susuz bir gölgeyim içimde kanatsız bir hüthüt aydan bir geceye sesleniyor ellerimi kes göbeğimi anne keskin bir taş ağzıyla elbet bir avuç kül bulunur basacak sıcak kanıma kes anne nice ağlamaklı şiirler yutkunur gözünün gamzesinde ölü kuşlardan yastık yap anne bak yetimliğim tüy tüy oldu bil ki unuttuğun yaşta değilim ne yaşlar aktı bu kaşların üstünden bilirim daha mutluydum ben çocukken peki nerden çıktı şimdi büyümek durup dururken dur anne dur gidiyoruz bak önümüzde hüthüt belki bir kuşluk belki bir yağmur ikindisi belki de bir alaca seher göçümüz mü bilmediğimiz her yer bak anne hem bak yalnız da değilim bir yanımda kumru bir yanımda saka bir yanımda üveyik öyle duldasız öyle bitkin öyle durma anne başın önde eğik geri dönersem bil ki oğulsuz bir lohusaya yastık olacağım ilkin susma anne susma sustuğunda sarı bir yağmur yağıyor her yere ıslak bir hüthüt gel diyor üşüyor kanatlarım gül/üşüyor anne uzatın ellerinizi kalabalıklar birinizin avuçlarında yüzüm birinizin bakışlarında gözüm birinizin dudaklarında sözüm kalsın git git ne olur anne kapat gözlerini görme beni gitmiş olacağım sen gitme derken görme beni bir hüthüt’ün ardından öylece giderken ey bir serencamda asılı lisanlar uzatın gözlerinizi güneş yağıyor ahmet uysal/02-08 |