KULLANILMIŞ SU KADAR MASUM OLDUĞUMUZA
İlkin denize hasret bir menderes olmayı diledim
Sonra dağlara lakayt bir asi nehir Yaşam bir öğrenilmiş çaresizlik, kimse söylemedi Ve ölümün oburdelik gövdesi bir kanıtlamadır masumluğumuza Bunu altı boyuttan ve insafla elenmiş bin sorudan duyumsadım Böylesi sarı şiirlerde yalan söylenmez puhu Seni kuşlar içinde o kadar gerçek buluyorum ki Söz gelişi sen huysuz geceyi açığa vuruyorsun Tam da olması gereken bir eksikle barışık Süreğen bir dirime karşı iştahımız aldanmadı Uzun boyluyuz haddimizce hüzün Biliyoruz pratik olarak saatlerin önemi yok Bil ki kullanılmış su kadar masumuz puhu Bir makam olarak şuramıza, yakışsa yakışsa Zamanın akranı zoraki bir hüzün yakışır Aç belleğimize ve diğer uğrak yerlerimize Zahmetsiz sokuluyor bir hipotansiyon gibi Benim özümde kahverengi bir ağaç gizlidir Bir yeşili var ki anımsatmıyor kendini İçerde ve dışarıda boşluk öyle bulaşan bir şey ki Hüzün tayınlar halinde yağar dört bir yana Düzlüklerden çok çıkıntıların emdiği bir tanrı parçacığı Planktonu ve yüzyıllık kabuklarıyla kaplumbağaları es geçmez Ol denirken doğmuş, mayası sonsuz bir noktadır Bir de isimlerin talihle tutarsızlığı apaçık Ardımdan acıbadem tadı bile olmayacak eminim Orada şurada dünyanın herhangi bir yerinde Aşktan bile binbir kesikli kadınlar gibi Onlar ki kanaatkâr ölmeyi bilmiyorlar, onlar ve Tam insana uygun bir denize ulaşmaz meraklı bakışlar Ve aç çocuklara karşın uzaklara bırakılmış sümbül gibi Şuna aklım bile kanar bencil türüme rağmen, düşündüm Ve saçma buldum yavrusunu yiyen anne merhametini Düşündüm ki düşünmeden edemezdim Aklım inanır, kesilmez bir yol tutturur, isyan sanılır İnan kullanılmış su kadar masumuz puhu Bir yabanarısı ısrarla konuyor kollarıma Farkı reddedip nasıl da umarsız seyrediyorum Delilik bu yaptığım, uyuşan bir saçmalık Yine de kim inanmaz kuşların ölüme karşı suçsuzluğuna Yazık, höyüklerden o kadar kelime çıkardım ki Evet, antik bir tanrı olmaya ramak kalmıştı Nasıl acı çekiyorum nasıl acı çekiyorum Sorgulanmamış bir cümlenin kafalarda yetkesinden Yine de güneşe karşı buz gibi direndim Dilimdeki sırra ermiş akışkan kelimelere Yine de kullanılmış su kadar masumuz puhu Ben bozkırı biliyorum mecburi bir ıslıkla koşut Suskun ve ağır aksak geçiyorum ovalardan Çünkü yassı ve anısı bol Kar etmiyor, sağaltmıyor dağlı hüznü Ki sığındığımızda beş vakit çıplak Örtülmez bir ayıptır güneşe ve boşluğa karşı Daha şimdi aksak bir şarkı öldü Ve bir şarkı yazgılı doğdu Suçlanıyoruz gündüze taşınmış gece vardiyasında Yemin ederim ki masumuz dahası aç kapandık Tıpatıp uyuşuyor her şey paslı dev aynasında Herkesin hüznü kendine yeterince fazla Kelimelerim de kimseyi boğmaz artık Avuntuların ve kendine karşı taammüden işlenmeyen düşünce suçlarıyla Aynı bedendeki tutsak ve esirin çoğaldığı batık gemiden Öldüğünü bilen üç sakıntısız veda eder Seslerimiz iyi kötü yankılanır puhu Umut ve ekmek çiseli yağıyor hüzün sağanağında Ama yine de gri bir dünyaya selam Unutma kullanılmış su kadar masumuz |
Çok karışık fazlalığı çok ve düzensiz diyenlerde olur elbette… Fakat anlatılmak istenen durumun kurgusunda belki yazan okuru nevrotik haller eşliğinde göz yolculuğuna bilet kesiyor ( hep içindedir, dışarıda duruyordur) bu düşüncelerimle birlikte birçok yerinde güzel benzetmelerle verilen mesajlar çok haklıydı…
Tebrik ediyorum.