1
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1008
Okunma
İlkin denize hasret bir menderes olmayı diledim
Sonra dağlara lakayt bir asi nehir
Yaşam bir öğrenilmiş çaresizlik, kimse söylemedi
Ve ölümün oburdelik gövdesi bir kanıtlamadır masumluğumuza
Bunu altı boyuttan ve insafla elenmiş bin sorudan duyumsadım
Böylesi sarı şiirlerde yalan söylenmez puhu
Seni kuşlar içinde o kadar gerçek buluyorum ki
Söz gelişi sen huysuz geceyi açığa vuruyorsun
Tam da olması gereken bir eksikle barışık
Süreğen bir dirime karşı iştahımız aldanmadı
Uzun boyluyuz haddimizce hüzün
Biliyoruz pratik olarak saatlerin önemi yok
Bil ki kullanılmış su kadar masumuz puhu
Bir makam olarak şuramıza, yakışsa yakışsa
Zamanın akranı zoraki bir hüzün yakışır
Aç belleğimize ve diğer uğrak yerlerimize
Zahmetsiz sokuluyor bir hipotansiyon gibi
Benim özümde kahverengi bir ağaç gizlidir
Bir yeşili var ki anımsatmıyor kendini
İçerde ve dışarıda boşluk öyle bulaşan bir şey ki
Hüzün tayınlar halinde yağar dört bir yana
Düzlüklerden çok çıkıntıların emdiği bir tanrı parçacığı
Planktonu ve yüzyıllık kabuklarıyla kaplumbağaları es geçmez
Ol denirken doğmuş, mayası sonsuz bir noktadır
Bir de isimlerin talihle tutarsızlığı apaçık
Ardımdan acıbadem tadı bile olmayacak eminim
Orada şurada dünyanın herhangi bir yerinde
Aşktan bile binbir kesikli kadınlar gibi
Onlar ki kanaatkâr ölmeyi bilmiyorlar, onlar ve
Tam insana uygun bir denize ulaşmaz meraklı bakışlar
Ve aç çocuklara karşın uzaklara bırakılmış sümbül gibi
Şuna aklım bile kanar bencil türüme rağmen, düşündüm
Ve saçma buldum yavrusunu yiyen anne merhametini
Düşündüm ki düşünmeden edemezdim
Aklım inanır, kesilmez bir yol tutturur, isyan sanılır
İnan kullanılmış su kadar masumuz puhu
Bir yabanarısı ısrarla konuyor kollarıma
Farkı reddedip nasıl da umarsız seyrediyorum
Delilik bu yaptığım, uyuşan bir saçmalık
Yine de kim inanmaz kuşların ölüme karşı suçsuzluğuna
Yazık, höyüklerden o kadar kelime çıkardım ki
Evet, antik bir tanrı olmaya ramak kalmıştı
Nasıl acı çekiyorum nasıl acı çekiyorum
Sorgulanmamış bir cümlenin kafalarda yetkesinden
Yine de güneşe karşı buz gibi direndim
Dilimdeki sırra ermiş akışkan kelimelere
Yine de kullanılmış su kadar masumuz puhu
Ben bozkırı biliyorum mecburi bir ıslıkla koşut
Suskun ve ağır aksak geçiyorum ovalardan
Çünkü yassı ve anısı bol
Kar etmiyor, sağaltmıyor dağlı hüznü
Ki sığındığımızda beş vakit çıplak
Örtülmez bir ayıptır güneşe ve boşluğa karşı
Daha şimdi aksak bir şarkı öldü
Ve bir şarkı yazgılı doğdu
Suçlanıyoruz gündüze taşınmış gece vardiyasında
Yemin ederim ki masumuz dahası aç kapandık
Tıpatıp uyuşuyor her şey paslı dev aynasında
Herkesin hüznü kendine yeterince fazla
Kelimelerim de kimseyi boğmaz artık
Avuntuların ve kendine karşı taammüden işlenmeyen düşünce suçlarıyla
Aynı bedendeki tutsak ve esirin çoğaldığı batık gemiden
Öldüğünü bilen üç sakıntısız veda eder
Seslerimiz iyi kötü yankılanır puhu
Umut ve ekmek çiseli yağıyor hüzün sağanağında
Ama yine de gri bir dünyaya selam
Unutma kullanılmış su kadar masumuz
5.0
100% (2)