BURUK LEMAN - KIRIK KEMAN
Neden bu kadar yalnızsın?..
Belkide yalnızlık yalnız kalmasın diye... I Yalın ayak ve ıssız yürüyordu Leman, küflü bilincinin kıyısında... Yürüyordu, ’kalbinde Yusuf’un kuyusu...’ yalın ayak ve yolları yanıtlayarak... yürüyordu, mağlubiyetlerinin hıncını alarak.. Günlerin göğsünde bir ter gibi akıp gidiyordu... gecenin sarkmış memelerinden yalnızlığı sağıyordu... ve içinin sokaklarında sevinci yorulmuş taşralı çocuklar koşuyordu... O çocuklar ki , esmerdi kederleri ve sadece filmlerde görmüştüler denizleri... II Akşam olunca, sokaklar ıssızlığa, Leman upuzun susuşlara kalırdı... Fön çektirirdi burjuva yalnızlığına açlığı da bölüşürdü, tokluğu da... El yazısı kadar kötü olmasaydı keşke, alın yazısı da... Yalnızken onarılmazdı, sırtında hançer yarası... bilirdi ve küfrederdi! Rakı içer küfrederdi... düpedüz küfrederdi. susardı sonra... upuzun yollar gibi... uzak yıldızlar gibi... Ve uzayıp giderdi... bir yaranın ayrıntısına gizlenir, uçurum gibi uzayıp giderdi... Anılarını sulardı her sabah ve her mevsim kökleri çürümesin diye... Ve ömrüne dar gelen yılların aşınmış yazgısında, aşkları talan, yetimdi şiirleri... III Ah Leman; sevdin sen de bir zaman... Aynalarda kaldı kendi enkazını sırtında taşıyan kederli suretin yollarda solgun bakışların... IV Daha o kentte çocuklar defolu doğuyordu ve orospular aşınmış düşlerini soruyordu... sense oturup, üşüyen ayrılığın ellerini ovuşturdun... ve solgun yılları savuşturdun... Oysa kim senin kadar anlatabilirdi ki ’acı çekmenin ayinlerini...’ Çünkü yıllar geçer, ömürler de geçmeyen acılardır... Ruhuna dolanırdı acılar.. sonra uzun ve geniş bir soluk alırdı, kendi derinliğinden... çünkü derindi. çünkü, acısı da derindir, derin olanın. Herkes kendi derinliğiyle örter yenilmişliğini, çaresizliğini hayat en derinde gizlidir; acılar, aşklar, isyanlar, yaralı umutlar, yalnızlıklar, kuşkular... V Acıklı bir türküye asılı kalmış hüznün... ne suç ne de delilsin, yaralı bir sözcük gibi efkarını giyindiğin akşamlarda... Hayat çoğu zaman beyaz bir kağıt hafifliğinde, ağır şeyler yazılan.. aşksa artık sadece yaralardan hatırlanan... Bir çiçek al çiçekçiden bir çiçekte sen at aşkların mezarına... Ah Leman, mağlup etti seni zaman... Bir silah gibi saklardın acılarını saçlarını toplar gibi toplardın yalnızlığını... Şiirlerle doyururdun açlığını... Oysa hep sana çalınmalıydı, o buruk keman taksimleri... Şimdi kendine benzemeyen bir şarkı bul... ve tekrarla... çünkü o şarkılarda kırgın bir nakarattır bizim ömrümüz... Sonra tenha bir pusu kur kendine ve akışkan bir suya bırak, hep yanlış aşklarla örselenmiş kalbini... çekici kılıyor çünkü yalnızlığın seni... Ve soyun bütün gündüzleri, akşamları giyin Leman... Bak, mağlup etti seni zaman... VI Ah Leman, ’kaşları keman’ Kim bilir, şimdi sen hangi intiharın şakağında bir yara bense yalnızlığın ve pişmanlığın okyanusunda alabora... Ansızın bir tufanın kıyılara vurduğu cesetleriz... buruk ve içli uğultusuyla acıların ve yaralı belleğinde anıların... beyhude bir çabayla, mavi bir yaşamak içindi göğe uzanan ellerimiz... / Sonbahar yorgunu bir yürekle, içimizde filizlenen ayrılığın ekşi tadıdır çaresizliğimiz.../ Sonra bir bulut düşer ve bir nehir gibi taşar gözbebeklerimiz.. akşam olunca bir matemi kuşanır yüreklerimiz. zamanın ilmeğinde boğuldu düşlerimiz.. Boğuldu düşlerimiz... Yorgun gözlerimizde esneyen her akşam, nikotin kokulu hüzünlerde, unutulmuş bir para üstü veya fikrinin çıkmaz sokaklarında kaybolmuş bir çocuktum... VII Ah Leman, ’kaşları keman’ mağlup etti bizi zaman... Bak, yağmalamışlar gençliğimizi eskittik dünlerimizi ve üşüttük günlerimizi Bilmem ki hangi türküde unuttuk gürleşen seslerimizi... Birdal Erdoğmuş - |