Su 117-Dağ Eriğioysa hemen yukarısında şemsiye!! sıcaklarda bebelere yoğurt kesesine su testisine harmancı birkaç aileye Dağ Eriği unutulmuş dibindeki çalıya ters geçirilmiş taslar yan yatırılmış tıkaçlı testilerden diz yaslamadan doldurulmuş düğende dönen başı mendilli adamlar öğendire ile taktaklayıp öküzler durdurulmuş hürmet duyulmuş göbeğe göğse giden ellere “su gibi aziz ol” “su verennerin çoğ ossun” deyip “afiyet ossun” denilmesi beklenmeden “ho” denilmiş öküzlere “dah” denilmiş taylı beygirlere “o(ğ)landan gızdan fayda yok böğün” başka ne gelir elden güneşin gözünde dönülmüş de dönülmüş kimseye bir şeyler denilmemiş kahrolunmuş saptan gelen, samandan dönen nispeten daha dinlengin gençler nöbeti devralmış, düğende dönenlerden başındaki gölgeliği gerip su tasına suyunu süzerek içer içmez Dağ Eriğinin gölgesindeki testiden .. Dağ Eriğinin gölgesine koşulmuş.. bekleyen komşularla dereden, tepeden gelenden, geçenden ölenden, kalandan ondan, bundan koyundan, kuzudan gelinden, kızdan ebidikden, gubidikten vardan, yoktan azdan, çoktan eskiden, yeniden bir muhabbet tutturulmuş dinlenen, dinlendirilen hep Akgedik’e karşı oturulmuş ufuk ovanın ilerisindeki köylere kadar tahminler yürütülmüş kimin esgerliği ne zaman biter kim kiminle dünür olur kimin ne kadar zehresi çıkar arpa-buyday ne dutar.. ova yolundan köye gelen bir araba mı var iki kişi aynı şeyi söylemese de üstünde durulmamış kimin dediğinin çıktığının hoş görülmüş mesele anlaşılana kadar “sar bakalım”a fırlatılmış süslü tabakalar.. sol elin baş ve işaret parmağı arasına yalak kıstırılmış cığara kaadına tez elden mübarek tütün bir karar serilmiş, yuvarlanmış iki elin üç parmağı arasında ucu yalanıp, kopartılmış ön dişlerde dilucuyla ıslatılıp yapıştırılmış, şekli bozuk tütün bulaşığı orta ve işaret parmaklarla gaz kokusu eşliğinde “mıhtar çakmağı”ndan tüttürülmüş, felsefi dedikodulara dalınmış evin abılası kelek tarlasından birkaç hışır, kavuniçli kelek bıyığı kurumuş garpızla dönmüş komşu harmancılardan erik, zerdeli, göksulu armıt, tiltombak yeni desdinin sovuk suyuna dutulmuş cırt firenk, gök pıransa çomacı üsdüne duzlu çökelek gören gözün hakkı ayrılmış yumulunulmuş Semerci, Deli Yakıp, Koca Durmuş Cığara içmese de Kart Mustafa, Ala Kemal Tuzladaki Dağ Eriğinin kölgesinde esgerlikten başlayıp, herkesin bildiği hikayelerle muhabbetin dibine dibine vurup iki beşlik bozmuş sövgülü muhabbetten uyanan bebeğe somruk sinek, karınca ve kağnı sesinde uyumuş, iki sallamaya susmuş, altının değişdirilmesi, anasını emmesi unudulmuş Koca Durmuşun yardımı, Deli Yakıbın oğlu Semercinin kağnısı Dıngıdığın düzeni Gafarın arabası yok-muş harmanyeri bayır yollar yokuşmuş ne gam selam, bereket dileği bir tas su iki dönüvermek ne kimsenin tarlada yığını ne harmanyerinde samanı galmış Gucur Emminin adı belli el harmandan kalkmış aldırmazdı illa sabah çay demlenmeli illa pişmişi pişmeli üç taş ayaklı sağcakda evmezdi keyfelli[1] herkes ölmüş getmiş hiç umrunda olmamış ikindi üzeri eser de, deniz yeli ne yapıp edip tınaz etmeli yağmıra yakanmayalım Allah vere de geceleri çec başında, gözer bir kepenek, bir yastık, eserse sivrisinek ne gezer olurda bi şirnirse[2] zati zabbaha gadar dirlik vermez ikrah “-dola” ısrarı, “erkeğ adam”, deliğannı yüklenmesi ve köse ve ağanın karısı, patişahın kızı üstüne belden aşşa muhabetlerde gençler horsasını alma gayretiyle gecenin leylisi ne farkeder bir hayıflanma ve “ah”lı “yaş tahtaya yan bastık”lı kadere okkalı bir sövüş, istikamet yakınlardaki nohut tarlası kurumuş nohut destesinden ütme tuzlanın kuru ve samana batmış çıtıraklı çalıları üzerinde, askerden en son dönenlerden tafsilatlar gedikliye hışımlı varsa yeni yeni gündeme giren kızlar, kız istetmeler, havaslıklar gonşu gayretinde kendine gelmeler, ıvgalar, dengini aramalar, bulmalar “köyde gelinlik gız galmayıp batı(r)” analardan eviş köyün üst yandan gelen katınçlar alt yandan gelen sürüler sıra azığı gelen çobanların ilk hedefi belki küçük bir hediye belki de defter ortasından koparılmış mektup ulaştırılamamış çobana tuz taşında yardım edenler Kedi Omar depesinin şemşiye ağacını Dağ Eriğini bilirler Dağ Eriği de onları ne günler görmüş geçirmiş bu sözde erik ağacına asılır tuz çıkıları çobanların azıklı, mataralı sırt çantaları, çobana yardıma gelen katınçların gocukları çoban köpeklerinden korkanların tırmanma menzilleri Tuzla Harmanyerinin, Dağ Eriği ne büyük nimetmiş ne iki serçe yuva yapmış ne saksağan ikiden fazla kuyruk sallamış hasbelkader bebe sallangacı[3] o da hoyratça[4] sallanmamış Günsüz Çeşmeden dolan harmancıların testi gölgesi Gart Mustafaların, Goca Durmuşların Yakıpların, Feyzullahların Aladellerin gölgeliği, sallangaç dalı Kedi Omar Depesinin tek ağacı Dağ Eriği onca ailenin, birliğiymiş ne tanır bilir başkaları bu bodur, kendi halinde yabani erik ağacını ne umrundadır çiçek açmadığı, saksağandan başka kuş konmadığı harmandan harmana birbirine girmiş sap yığınları komşu harmancıların bebek salıncakları Günsüz Çeşmeden dolmuş kırmızı testiler uzun belikli eltiler hamarat görümceler.. iş bitmiş.. Koca Durmuşun; zira(a)t siyah gözlüklü Dal Memedin; Aydın Yakıbın; askerlik Semercinin; Senget yarenliği, Gafarın ne dediği anlaşılmazdı Hidayetin; foteri Gart Mustafanın; namazlığı, kaçı bir araya gelirse gelsin kim koğlaşılırsa koğlaşılsın hepsinin tek şahidi Kedi Omar Tepesinin tek ağacı Dağ Eriği ne güzelmiş ne konan kuşlara sapan taşı ne gölgesinden Günsüz suyu ne beni çoban köpeklerinden korudu ne harmancılar bilirdi beni ne de ben harmancıları tuzlada tuzlanan sürülerin de katıncı olmadık salıncak kurulan dalları kırık cılız gövdesi yatık.. Kedi Omar Depesinden yol geçmiş kimseler fark etmemiş.. .. Tuzladaki şemşiye Dağ Eriği köklenmiş DİPNOTLAR [1] keyfelli : keyif ehli, keyfine göre hareket eden [2] şirnimek / şırnamak : birini rahatsız etme konusunda hoşuna gitmeyecek şeylerde ısrar, [3] sallangaç : salıncak, [4] Hoyrat: diğer etkenler göz önüne alınmadan, akla geldiği gibi, estiği gibi KÖY 1970 |