bozgun-Ey melil melil vurdukça mızrabın ucunda uğuldayan su -Ey Mezopotamya’nın karanlık koylarında su içen ahû -Ezeli mehtap kar yılgını bir gece henüz özlemim toyken, mavi gözlerinle süzüldün kendi özünde yalnız imgelemde yaşayan bozgun çığlığı astım -doruğa ölüm gibi durgun, sessiz, büyük eşelendi kaderim karanlığın ağzında alevin ıslık sesleri üfledi ahir ölüm yelini saçlarını önüne katıp geldiğin zaman yontulur henüz söylenmemiş sözler; dilimden yakamozlar üşür ayın eteklerinde isli menzil ve toprak; adına kurban verilir bulutları sürahilerle sağar gök tebessüm kaybolur delinir mağrur bakışlarım sev ve yarat diye başlayan miladi şiir gibi ilk insan gözleriyle yumuşar gökyüzü seheri inceltir -vurgun yerim yukarıdan nefret gibi yuvarlanır ay o büyük hüznüyle; aklımdan silinirsin gidersen âsi kalırsan derviş yaşarım başsız dağlarda ölmeyi bilirim geçersen külhani mezarlığından o mâi haziran gecesinin dördünde cebinde hücum şırıngası otların sarardığı yerde dur! gölgeni önüne katıp koş kirli deli gömleğinle başı boş, dön katları -pelerinli bir güzellik ruhumun iki yakasına asılarak orada -zulmün rahman dimağı ok kirişi ve tambur -toktur!- .. değer verip Güne seçen ve okuyan herkese teşekkür ederim. saygılar. |
Hayırlısı... Tebrikler.