Babam
benim hüznüm aşk’tan değil
baba sızımdan babasızlığımdan... -yüreğim ki şubat çığlığında kovulmuş vatanından- hadi... hadi uzat ışığını baba hicret ederken âmâ bedenimden bir avuç gözyaşı bir tutam baba hasreti çalacaktım sana! *** ...başımın altında kuş tüyü yastık sarılıyorum henüz öksüzlüğünü yitirmemiş hayallerime farz edin ellerim üşümüyor yüreğim de ölmüyorum yani özlemden deviriyorum hüznün saltanatını samanyolunun ilk ışık dansının bilmem kaçıncı ayininde sanki... sanki sılamdayım ak kanatlı bir masalın maviliğinde yüzüyorum ardım sıra tanıdık ayak sesi -i r k i l i y o r u m- ’B A B A M’ kulaç kulaç döllenirken umutlarım doğmak istiyorum sere serpe iki belikli bir kızın ’bir varmış bir yokmuş’ diye haykıran gözlerinde ama... ama nafile! bir yanım dilsiz bir yanım öksüz sitemim çok sitemim yok hüznün flüt sesiyle coşarken sancılarım duruyor zaman yüreğimin ekseninde çekiliyorum kendi içimden apansız... -şimdi ş u u r s u z u m! k i m s e s i z i m! ey ruhum gel artık g e l! yükle sağıma ve soluma babamın sevgi cephanesini nefesini nefesime üfle üfle ki son kez dirileyim ölümüne haykırışlar biriktirmeden ellerime- ...öpülesi ellerinle kurduğun çardağın altındayım şu an bakışlarım birbirini kovalayan balıkları takip ederken akıyor paramparça suretimin evlat akışları durduramıyorum... ve hatırlıyorum us’uma kazınan dehşet anını en ölümcül uğultular esir alıyor benliğimi en yıkıcı depremler oluşuyor coğrafyamda ard arda telefon ahizesi kulağımda kala-kalıyorum öylece! en renksiz en soluksuz tek bir çığlık iki el ateş sesi acımasızca vuruluyorum hem sağımdan hem solumdan hâlâ hâlâ görmüyor musun? duymuyor musun baba? ’Nagihan’ kimliğim boynunu bükmüş yokluğunda nereye baksam nereye gitsem sen aklımda yüreğimde ruhumda sadece sen sen sen! ah! tek bir tekmede yıkıp mesafeleri öpsem şefkat kokulu ellerini bi dokunabilsem sana bi sarılabilsem çocukluğumun en son kalan yanı nasıl da bahtiyar olacak! bir zamanlar çakır gözlerinde tutsak kalırdım hep her amin sonrası öperdim ’babam’ kokularından hep gizli gizli özler açık açık severdim kapı dibinde pencere önünde mahalle başında beklerdim gurbetten gelişini beni sımsıcak sarmalayışını ah! nasıl da bayram coşkusuyla b e k l e r d i m bi bilsen bilebilsen... sen...sen benim en büyük saadetimdin damarlarımda dolaşan kanımdın canımdın en güvenli sığınağım en büyük aşkımdın... ey yüceler yücesi kara toprak tüm menziller çok silik artık sınır boyunca çaresizim hedefler sökülmüş yanık bağrımdan satır satır karaladığım on dört Şubat’tan beri ölümü her şey herkes o kadar uzak ki kendi kendimi bu kadar ağlarken hiç ama hiç görmemiştim... hani... hani söz vermiştin baba! her yaz gelecektin kurulacaktın gönlümdeki tahtına sen suladıkça şefkatinle hiç solmayacaktı biz kokulu çiçeklerim hiç kimsesiz kalmayacaktı ruhum söz vermiştin bana baba söz vermiştin!!! ah canım babam seni öyle öyle çok özledim ki bu kadar suskunken içim maskelerden bıkmışken dışım el gibiysem her yeni doğan güne yorgunsam kendime sitemimi, feryadımı çok görme bana habersiz gitmiştin benden çırılçıplak karlar yağdırarak yüreğime -helalleşememiştik- ’hakkını helal et’ ’helal et canım babam’ bekle az kaldı g e l i y o r u m ölümsüzlüğüne mezar başında bekle beni! Nagihan ERGÜL ÇAĞLAR 15.06.2014 şiirime nefesini üfleyen Zekeriya Efiloğlu hocama en kalbi teşekkürlerimle... |
can katmış şiire
farzettim ellerin üşümüyor
MUHTEŞEEEMMMM
ALLAHA EMANET OLASINIZ