HALEPÇE
Geçmiş bir tarihte, bahar aylarının ilk günlerinde
Tüm dünyada mavi bir mutluluk, Bir nefes bahar yaşanırken, Gökyüzü kırmızıydı, Çiçek değil, zehir kokusu vardı Halepçe’de Ve zalim savaşın, Çok uluslu dünyanın masum çocukları İzlerken uçakları gökyüzünde Serildiler yerlere Oksijen yerine, zehir akıyordu tertemiz ciğerlerine Yağmur değil, gaz bulutuydu çöken Halepçe’nin üstüne Halepçe yanıyor, Halepçe bitiyor, Halepçe’de bir nesil tükeniyor Gelişmiş, çağ atlamış dünya sadece seyrediyordu… Çığlık çığlığa Halepçe Bağırıyor, inliyor aman diliyordu dünyadan Ne onları gören vardı, ne de çığlığını duyan Ne Irak’tı ne de İran Kan, vahşet, ihanetti bu savaşı kazanan Ve masum Halepçe’ydi cayır cayır yanan Bebekler ölürken ana karnında, Çocuklar zehirlenirken sokaklarda Zaferini kutluyordu cellat, umursamadan… Bir intikam mı, yoksa bir utanç mıydı yaşanan Kızıl güneş doğar Halepçe’nin ufuklarından Ve soluksuz bir hayat geride kalan Ve halen Halepçe’nin üstü kırmızı bir duman, Tarih ağlıyor Tarih kanıyor durmadan, Irkı, dili, dini ne olursa olsun En nihayetinde ölen de öldüren de insan Ne Tanrı’dan, ne de kutsal topraklardan Padişahtan yazılmıştı bu ferman... |