Zehra: Suların UğultusuNasıl aklanır yekpare kalbim bu hüznün tesirinden Limanda bir gemi beklese beni, alıp gitse keşke. Senin gözlerin güzel, saçların çarşaf, adının önemi yok Arnavut kaldırımlı bir sokakta parmak ucundasın ve yüzün güleç. Bilmeseydim adını ’Zehra’ koyardım. ’Zehra aydınlatır geceyi’ Sen bir tını oldun, sen bir müzik oldun, sen bir sevgi... Yoruldum kendime zulüm olarak görmekten geceyi ve Senin gözlerin, tenimi yakan güneş gibi parıl parıl böldü geceyi. Ben renkli mozaikli ve hışırtılı ağaç gibi darmadağınım şuralarda; Kahvaltı masasındaki zeytin çekirdekleri yahut Bir askerin sırt çantasıyım terli sırtında. Bir pencere kenarındayım gözlerim kısık, Sanki kuytu köşe mahallelerin çok yaşamış yaşlı insanlarıyım bozuk. Işıltılı, rüzgârlı ve kararlıysa hava; Sen yürürsün evlerin çatılarında, sırtını bana dönersin ve gülümsersin. Ben avucumda şiirler, kucağımda kedi ve ne yapacağımı bilmem. Çünkü bir pencere kenarındayım ve gözlerim kısık. Bu yüzden hiç bahsini etmem belki, El çakılarıyla nasıl kesip attığımı insanları. Çünkü biliyorum, Her güne aynı başlamaz insan, Her gün aynı yemeği yemek istemez Her gün aynı insanı sevmek istemez -belki- Çünkü biliyorum, Ne kadar sevdimse O kadar çok azap ve pişmanlık duygusu. Bilmeseydim adını ’Zehra’ koyardım. Elinden tutup gezdirirdim. Korkmasaydım bırakmayacaktım ellerini Sahi, tuttuğumda ellerini: caddelerde insan sesleriyim, Zihnimde aynı tını ve limanda bekleyen geminin Güvertesinde uykuya dalan bir kediyim. Ben seni alıp nereme koyayım Zehra? İçimde azap ve pişmanlık duygusu Ağır ağır dönmekte dünyam. |