yalnızlığın gölgesinde
sıradan bile değilim
dümdüz tebessümsüz saçlar ne kısa ne uzun yüzümde cansız bir ifade rengi solmuş dudaklarımın kemikleri örtüp kenara çekilmiş bir ten çekici olmayan bir vücut ölmüşüm de gömmeyi unutmuşlar gibi hiç bir kayıba uymayan bir eşkal her gün elimde bir tomar kağıt kalabalığın arasına atıyorum kendimi ne kadar yalpalarsam yalpalayım pardon diyecek kimse yok herkes temkinli geçiyor yanımdan sanki içimde bir film kurgusu boşu boşuna bekliyor jeneriği öyle konuşkan biri de değilim ya da parlak zekalı biri şöyle ilginç bir laf atabilsem bankta yanımda oturan erkeğe ya da metroda ayakta duran ve bana maalesef hiç bakmayan dilenci kılıklı entel çirkine ama o da yok diğer yoklar gibi vitrinlerde elbiselere değil cama hayalet gibi vuran aksime bakıyorum yoksa bir tek bana mı görünüyor bu zavallı kadın silüeti ürküyorum içime bir yılan uzanmış sanki soğuk kanı medcezir halinde yalnızlığın kılığına girmiş ve rengine bürünmüşüm üzerimde ağır itici kokusu kırklansam da bırakmayacak peşimi keşke imkanım olsa atsam kendimi cami avlusuna ardıma bakmadan kaçsam sonra sorsalar gördün mü diye yoo desem hoş kim soracak kim özleyecek beni bugün cumartesi maskeli balonun prensesi olabilirim parmağımı şıklatmadan ya da bir bara gidip içebilirim sabaha kadar sonra sırtlarım kendimi atarım eve yarın pazar en sevmediğim gün ve ben ölüm gibi ölememek gibi belki uyanmam belki de annem gelir beni sevmeye |
güzel bir kalem..
tebrikler,
sevgilerimle..