KENT HİKAYELERİ AŞK ÜTOPYAizmariti ezdiğim geceye bir mum ışığıyla bağlanıyorum devrik zaman bilgesi aynada karşılaştığım resme sövüyor usul sadakat figürleri kıyısında bir top katran bir kayıp aşk hiç durmadan sulara karışıyor karışıyor sensizlikten bağlaç atılmış kumdan hayallere batıl hatırlama beni ilahi söylemler kurarken gözlerin kentin manevra gücü yüksek yalnızlığında toplan bana asla göçmedim ki senden sevgili kuru dalların yaprakları toprağa emanet ettiğinde aklım sende yüzüyordu ki kar suları mor dağların uçurumlarını patika edindiğinde saçlarının soğuk rüzgarlarına derviştim ben ve karınca sürüleri yağmurun çıplak etini içiyordu yollar tabelaların paslı rakamlarını harflerle kuşatmış uykusu gelen bir çocuk şarkısını mırıldanıyordu aşk özetini çıkarmak uzun bir sessizliğin içimden geldiğince kayıp bir lisanın ergen sözcüklerinde daha yanılmamış onca cümle anlam taşırken anlamsız kalan herşeyin sonuna gömmek gerek sus hikayelerini kibritin ucunda alevlenen barutun dilinden konuşsa hayat arkasından suyun ezgisi kopsa okyanus derini gözlerinden daha yıkılmamış onca düşte sabahlarken seyyah resimler hiç durmadan içindeki dünyayı taşısam gül kurusu kokuna ki sevgili tenha kentin boş caddeleri rest çeker kalabalıktan sonraki geceye kaldırımlar o kadar ağır sıtmalı camekanlar bakmalar sonrası yorgun hava teneffüs edildiği kadar yenik olmadığın sesleri kurduğum sürece materyalist ve tanrı sevecenliği arasında dokunuyor sensizlik kötü bir hayalin kıyısında oturan dalgalar özlemin fısıltı depremlerinde arındırıyor lacivert karanlığı ben kayıkların üstünde yüzen balıkları düşündüm sevgili çırılçıplak boşluğunda deniz fenerine yapışan varlığını ben sende büyüyen mahkumiyetime sarıldım ay parçalar halinde bulutları gölgeledi gitti bir anda taş duvara çarpa çarpa aşık oldum sana hürriyet kadar dirayetli olsada yüreğim mavzer patlatan savaşlar gibi yıktım göğsümün kafesini aslında ne güzel oturuyorsun fotoğrafın rahminde saçların tarlalar boyu papatya eski bir tarihin bugün hali gözlerin ellerin kanatlı güvercinler limanı yüzünde koşan çocuklar alnında yağmur ormanları dudakların kıyamete çarpan rüzgar bakışlı pencere çıplak ayakların sulara soğuk arzulu nehir ve karnında buğday havarisi renk açıklanması zor bir geceye düştüğüm vakit değilim ki sevgili basit yalnızlıklar cüsseli ağlamalara sarılmış kapının tokmağında parmak izlerini düşlüyorum o kadar vazoda krizantem yanardağı sehpada ölü izmaritlerin arasına kaçmış kül dağınıklığı odaların çıtır çıtır seslerine boyun büken sus payı ve perdelere asılı duran yokluğunun hesapsız meczupluğu avluya çıkan sanatkar duyguların soluna düşsem sarmaşık dokunmalı ay ışıkları yalarken duvarları romantik bir kedi miyavlaması çatladığında arkama yaslansa ağır sohbetler bir bir saydığımda yalnızlığın titremelerini ben serseri kaybolmuşluk sen bulmaya yeminli kadınlık olsan dursa zaman ve yitirsek bir anın anlamında kendimizi artık kent ince bir şükran sunmayla dualara çıkıyor sokakların köşe başlarına bırakılmış sahipsiz aşklar saatin her dokunuşunda ayrılığın tenine bir anda suskun çığlıklar yansımasıyla patlıyor artık sarhoş martılar içlere çekilen göçmen şarkılar kusuyor bırak aslını kendisi bulsun aşk yüzlerce kelime ağladı az önce şiirlerin gözlerinde bırak zaman sesini kendi keşfetsin cümle düşüğü hayat en keskin yerinde virajı alıyor sen bize bak yaşanması gerekenlerin paragraf başlarında kaybetmeyelim sesleri sesleri ve düşlenen onca gerçeğin şuurlu dizelerini bir yıkanmak aşk bir var olmak bir susamak sonra bir ağlamak bir yok olmak aşk,kendinde emin bizde tereddüt olmak...aşk yenilmemek aşk ... |