Yığal
.
köyde hayat zor gece-gündüz yaz-kış uyku tünek dur-durak yok çalış babam çalış sabahları bireş geş gaksınlar "mamir gibi" dokuzda işe ğettsinler böyük şe(hir)rlere getsinler ne demişler “ol böyük yerde öl böyük yerde” “boğulcağsan da böyük denizde boğul”acan "bizim gibi sürünmesinler aydan-aya da olsa ellerine geşçeği bilsinler" "yarım ekmekde olsa Dövlete sırtlarını dayasınlar bizim işimiz "feleğe galmış" ya ya(ğ)mır ya(ğ)ar toprak yığallanır tohumu saçarız ya da yağmaz; yağmır doasına çıkarız, gözümüz “Boyalının Koyakta” “Çalkırında” “Galabakta ” “-hacı yolu gözler gibi” ya(ğ)mırın yoluna bakarız Çalkırı’ndan bu yana serpiştirip geliyosa ortalıkta ne var ne yok dıkarız içeri goyunu-geçiyiyi hayatdaysalar avlıya ahıra gaparız tavığı, ineği, öküzleri, eşeği dağdaysa “-Allah ecirini versin” yolcunun, çobanın, ileşberin “-Allah m(uh)afaza afatından sakla ya Rabbi” “-az verip bezdirtmesin, çok verip azdırtmasın” DİPNOT yığal: toprağın ekilmek için yeteri kadar nemli olması hali galabak / kalpak: kepeneğin kapşon kısmı |
İbrahim hoca büyük şehre gidip köyüne özüne döndükten sonra verdiği be emekle bunu gayet güzel anlatıyor bizlere