Gökyüzü Masalı
ne çok gittiğimizi sana söyleyemem
çocuk karıncaların bildiği masallar vardı birileri uyutur uyandırırdı birileri aniden mavi bir yerde sabahlar karanlığa kaçışırdı yeniden anlatamıyorum taşın havada savrulurken uyuduğunu düşerken duyduğunu kırılırken paramparça sevinenler olduğunu toprak adına kimin suçuysa bu gökyüzü masalı söyle bakalım en ince telini duygumuzun erir mi güne yağmurlar düşse belirir mi ardından güneş ya da hiç bir şey sen bilmiyorken söylenenlerin bomboş havadisler olduğunu olmaz adam koşar aklının çukuruna düşer dans eder öyle uzun olur ki olur ki bazen bir tiyatro sahnesinde uyuya kalmış kadın olarak uyanırsın uzunca saçların vardır tırnakların ojelerin ve onun için atan yüreğin çabuk geçecek bir ayna bulursun kendine savrulmak için düştüğün yerden hep kalabalık ve anlaşılamayan yüzlerin ötesine atılmış serin su akıntısının sırt üstü yıldızları tasarladığı anda gelir bütün o musibetler başımıza kelebek titrer ölmemek için an dudağına çakılmış gülümsemelerle renklerini kusarken yıllardır şehirli sevinerek köye gideceğini söyledi penceredeki korkulu resme bakıp sızlandı yarınlarımız için konuşanlar utansın ah bu uzun yolculuklar öncesi umutlarımızı karartan yollar utansın insan olmak istemiyordum çok yalvardım doğanın sarkan yanağına ilişip tabiatın sırtında sancı olmayı. |