Köy İlk Okulunda 8-Ziyafetöğretmen; herkesten para toplar! hemen yemek hazırlatır ‘el-pençe divan’ durur horoz, rakı, yoğurt turşu buldurur valizine bal-peynir, süt, yoğurt, dolaz doldurur okul hayrına diye, para istenmezdi hiç kimse ya da onlar da fırsat kolluyorlardı ki, bu sayede gebe bıraktık hissederlerdi, ö(ğ)retmencezi kollamazlardı öksüzü-yetimi nedense yaşlıyı, fakiri, Allahın garibini zavallı öğretmen; kimsenin okumayacağı; müfettiş kitaplarını satar, para toplar bilmezdik; “çiçeklerin dili” ne işimize yarar hangi imt(ih)anda çıkar ne verir, ne öğretirdi hiç birimiz anlatılan çiçekleri görmemişti, koklamamıştı, rengini bilmezdi hatta adlarını bile telaffuz edemezdi bi dene “nergis” vardı aş(i)na olduğum, Keklikoğlunun kızı ağabeymin akranı onu da görsem bile ben tanımam bilmem, çok oldular şehre göçeli acaba adı hâlâ Nergiz mi? sanmıyorum o kitaptan alanlar “çiçeklerin dilini” okumuş olsunlar belki de kitap okumaktan bu yüzden caydılar karacahil kaldılar.. şiire hor baktı okuyanlar çocuklar, analar-babalar bizim köyde yaygın cahilliğin belki; en büyük müsebbibi o cahil sözde öğretmen, o iriyarı çatıkkaşlı müfettiş, o zoraki satılan müfettişin kitabı ya da yalakalık adına bu kitabı alanlardı köy karacahil kaldı.. ben sizin gibi ama; hemen herkes aldı o kitaptan o kitabı alannar sayasında yırtdık “sıra dayağından” öğretmenimiz de memnun du artık yüzünden gülücük eksik olmayan herkesle barışııkk vazgeşdi okutmaktan vazgeşdim tahtaya yazmaktan biz de; farkına vardık; okuldan, öğretmenden, çiftçilikten maada “çiçekler” vardı bizimkilerden başka hatta çiçeklerin de dili okul öğretmen içindi çocuklar için değil, ama dünya müfettiş içindi bal-peynir, süt, yoğurt, dolaz bulundurmayan köylü olamaz bizim hiş bişiyimiz yoktu tabi okumak mezburiyeti varlık sayılmaz talebeler için de; bilmekten, çalışıp öğrenmekten farklı şeyler de varmış “işi bilen salağına yatar”mış köyün beyi hacca gidiyomuş gibi bi uğurlama köylüden bi temana ki yaşlıdan-genşden sorma, bilmeyon neden, müfettişten bize “aferin” bizden ona alkış.. bütün köylü.. öretmen, talebeler alkışladık baybay etdik.. sınıflara girip, yedik-işdik, bitaha yerlimalı yapdık hayat böyle daha güzeldi tayinini halletti, halinden memnun öğretmen işin yoksa ilme boya, fenne batır-çıkar onca anasının avıdamadığı çocuğu deli misin Alla(hını sever)sen almayan kafalarına sokmak için didin dur İskiti-Hunu “başka becerisi” olan öğretmen olur muydu gerçi bu sayede yırttık ileşberlikten öğrendik çivtçiliği, ileşberliği sildik lügatten öğrendik de ne oldu çifçi ileşberden bin perişan üsdelik ağzının dadından da oldu mal bedeli borçlandı fayızınan pangadan öretmeeen.., o gitti, hiç aramadı bizi, birkaç yıl öğretmensiz (cahil) kaldık anmadık, aramadık anmadı anmadık eksikliğin farkına varmadık anmadık, aramadık olmadığının farkına varamadık.. biri ondan “… öretmen” diye bahsetse kayarlardık “-o öretmenise” diye bir sinkaf gelirdi ekabir dakımından “-Gabak Öretmen ne?” “Sengentli Arif Ali” “maşallahı varıdı” “öretmen gibi öretmenidi” “onun gibisi bi daa gelmedi” “adamıdı adam” resim 1960’lı yılların başlarında ben okula başlamadan köyden tayin oldukları halde biz göre de hep bizim köylü kalan ve bir kaç yıl önce vefat eden rahmetli Arif Ali Bıçakçı’yı rahmetle anıyorum. |
Güzel bir bölümdü,
belkide son bölüm,
tebrikler,
selâmlarımla..