Her Mevsim Kurulmuyor Darağaçları..gözlerimde ağlama dur saçlarım yağmur sevdiğim devrilmiş bir masa ve üzerinde kanlı bir yeminle gelmişim kutsal sular çarpsın her sözümde ille de sen demişim bırak şiiri kitabı şimdi / roman kahramanlarımı vurdular şehirlerimi ve iklimlerimi aralıksız durup muhbirlere sordular olmazı olur yanı yok yani patikalardan süzülmüşüm o destan sayılan kafes aşklardan oldum bittim zaten sürülmüşüm ki ben ben olalı bir seni bilmez bir de bu deli mi deli serseriliğime bile küsmüşüm... dizlerimde çağlama dur bakışlarım dermansız telaşını belime dolama / adını zaten kimse bilmedi kaç zamandır bir derin uyku için kırılmış kirpiklerim nasıl da çatlamışlar gör bak / terinden uzak o ellerim elbet ben de üşüdüm boynunun kokusundan uzak baktığım her göz çifte bıçak her söz karanlık bir tuzak soruldum duruldum yağma bucak kovuldum sonra ve bir gece bir çarşıda beş namlu birden doğruldu üzerime değişiverdi ceketimin ve atkımın bir an’da rengi işte orada anladım adım yakup / inkar geldim kimliğimi… sözlerimde incinme dur dil’im sazıma solgundur yine de türkülerimiz var / türbelerden zümrüt vadilere akacak ey acıları yürüdüğüm ırmak / hüzünleri yattığım orman kız beni ha bu puştlar değil / vursa vursa sesindeki gözyaşı vuracak… ben bütün hilelerde saklısız ve her saklambaç yenildim yani şiir dedim şehir dedim türkü dedim dağ dedim bir de göçebe sohbetlerde gömütlük vedalar eyledim ama ne yapsam da ben her zar düşeşe yattım yine de her dem ömrüme sen çıkıp geldin… şimdi yıldızlardan düşen dileklerim bile sarhoş bir rüzgar herkesin gözlerinden silinmiş bir ucubedir çağrıldığım ses isler arasında kalan bir barınaktır son masallar bir anlatıcısı vardı oysa kül içinde yangından da evvel işte o deyişler benden sana bir dokunuş senden bana ziyandan da beter… çıkmaz sokaklar değil çıkılmaz yalanmış meğer şairler yüzüm yürüdüğüm yolların dökülmüş sürgün çıbanı her firar üzerime kalmış bir müebbetin kanlı gömleği ay yıl dediğin ne ki gün boyu izime iz kusmuş tetikleri… sırları satan satıcıların satılmış sahipsiz sesleri sus ne yana dönsem adımların gelir önce bir de buğulu bir pus cinnetten geçmişim cennetim dahil yitik bir ezgi kime sorsam tanımıyor işte benim sendeki seslerimi kolları iki yana açık bir hokkabazım oysa kargalara onlar da ekmeğinin derdinde laf mı olur şimdi darıya ve ben düştüm düşeli bu haritasız ve bu naçar tarlaya önüm sıra işgal ardım kara kontrgerilla... yorgunum divan kadar / yollarım turna kanadı göğsümde kemirgen mezarlık kuşlarının oyun havası vay benim omuzları titreyen ceylan soluklum oy benim kederi eteğinden yerlere dökülmüşüm ben senin ayağına bahçemiz kadar toprak ülkemin pamuğu kadar iplikçe sökülmüşüm ama yine de yanağına vuran her ay ışığında sicilim kadar yanmış dilinde ezber şiirlere vurulmuşum... haydi giyin her mevsim kurulmuyor darağaçları tomurcuk çocuktur çarşılar / dışarısı bahar şimdi çiçeklere inat yürümemek bize değil / sevdamıza inkar… Mert Metin |
Yüreğine kalemine sağlık
Yüreğin susmasın
______________________________________Saygılar selamlar