Kimse Yoktu..
ölümün bir kimsesi yoktu sessiz meydanlar kadar yalnızlıktık
o köhnemiş topraklara bir bir serpilip usul usul dağıldık istilaya uğramış kentlerin tozu dumanı sinmişti üstümüze oysa ne köprülerden geçmiştik / adımlarımız yara izlerimiz bere ve şimdi etrafımız serviler dilimiz tenhalık duruşumuz çıtırdayan çalılar işte… ellerin camlara çarpan bir serçe çırpınışı gökçe yüreğinde hüzün kan yangınından bir kerbela akşamı bıraktığın karanfil kitaplarımın arasında hala kurumamış iyisi / sayfalar gözlerinden uzaklara dalıp tutuşup yanmasın sevdiğim yeni bir şehir bul kendine / silahla yürünecek sokakları olmasın öpüştüğümüz caddeleri unut / beni sana soran seni ben diye sorgulayan limanları da martılar susarsa bilirsin en fazla tayfalar ağlar batık gemilerin çürüyen tahtalarında… yüzünde dağ rüzgarlarının hırçın dokunuşu saçları yağmur / anıları efsun serüvenler yokuşu tanıdık bir veda değil bu / bilinen bir yitirmek değil seni sözlerime yemin ettim sen de beni bu serüvende bundan böyle gözlerine vuran kırpışan şarkılarda bil… gidiyorum sınır boylarını geçtiğim ülkelerin karanlık sularından içilmiş yeminlerin savrulmuş sarhoş salaş masalarından darısız bir yaz gecesi / yok yere kuşlarımı vuran o avcılardan gözlerime ekmek diye bakıp unumu fırıncıya satanlardan yağmalanan ’görülmüştür’ yazan / yazanı da soran satır aralarından küdüs’te ağlayan duvarın şapkasız ve sakalsız seslerinden gavroche’nin vurulup düştüğü o sisli paris caddesinden dilimden tenimden düşleri kabus kıran koyu karabasan gecelerden ben diye soluyup da / ha bu ben diye ölen / ha bu kod adı mert kederi metin’den ulan / metin’den… kimse yoktu… Mert Metin |
sen de beni bu serüvende bundan böyle
gözlerine vuran kırpışan şarkılarda bil… "
her mısrası tek başına bir şiir
fakat şu kısım var ya
bilmem
uykusuz
katıksız
kaç şiire girizgah olur
arkası yağmurlu
teşekkürle şiire
saygımla