Gözlerin Boynuma Camdan Darağacı..
I.
intiharım kadar fikrimdesin bileklerimin sızısı gecelerimin çatal ağızlı yılan dişli göz ışıması edalı kız hüznü hep yapış ıslak / hep bacak arası gülüşü görkemin delirmiş deliren deli dağ yankısı ben ki sesine yangın sefil sefaletlerin soytarısı ben ki yüzüne vurgun sarayların delibaş serserisi şimdi ben ne yapsam da kaçırsam hem aklımı hem de seni… çünkü seni ben iskandinav ülkelerinin beyaz gecelerinden çalıp bir gizli tapınağın koynunda saklamışım seni ben kimselerin bilmediği şarkılara yazıp tartaklanmış coğrafyama alıp o ceketsiz sürgünlerime yazmışım… beni gözlerinden sürme erken ihtilal olur yüreğim sokaklara ki zamansız çok vuruldum günlerim av mevsimine döndü iz sürdüler / her yol adımlarıma işte bu yüzden (haritasız ve sığınaksız) kaldı adım gün oldu kendime göçebe / kapılarıma misafir yaşadım ırmaklara dolandım koyaklara sarıldım / yağmalandım ama olmadı / ne sensiz ne de seninle durulamadım ben beni bile kendimden / nedendir bilmem bir kez olsun hiç mi hiç saklayamadım / sakınamadım… çok önceleriydi gecelerin sabahlara küstüğü bir iklimdi. herkesin parkasında bir is / gözlerinde bir sis vardı hepsi şafaklara akan ılık ve nazlı sevdalardı en fazla geceleri çoğalırdı şarkımız parçalanmış bakışlarımızı toplardık birbirimizden pasaportumuz ve kimlik bilgilerimiz silinmişti laf aramızda bizi zaten muhtarlar oldum bittim hiç sevmemişti işte yoktu yalnızlığın kaşeli / onaylı / resmi kayıtlı bir adresi… biz akşamlara ateş yakan omuz tutan halaylardık biz fermancıların kaleminden damlayan kandan yazılardık bizdik seherlere fer yürekleri işleyip / ekmek diye sunan bizdik geceleri / ay ışığını nazlımız diye koklayıp ardımız sıra kovalayan yalnız sanmayın bir şairin tufanı gelip kırdı dallarımızı / dizelerimizi hala saklarlar bizi / köprülerin en usta / şarap çanağından da sarhoş serserileri… gözlerin boynuma camdan darağacı gidersen her yer çatlayacak git her sözüm kırılsın / dökülsün siyah bir kan tükürsün toprak… varsın aksın nehirler türkülerin sesine / varsın aksın ellerinin çizgisine gözlerim düşmüş yumma parmaklarını o parmaklarınki demirden sürgü müebbedim olur peki benim infazım şimdi / hangi kentin bulvarında ve hangi duvarda asılı durur… edalı kızın göğüs uçlarını yine kendi çığlıkları ısırır edalı kız tenhada vurulan bir ceylanın gözyaşlarıdır ayak bileklerinden tanır o’nu dar patikalar ve edalı kız her umarsız kadının titreyen kasıklarında en açık ve en çıplak / jilet kesiği / neşter ışıltısı bir yaradır… işte o yara ki dağlarımın ve sözlerimin kayalıklarına çarpan göğsümün uçurumlarıdır... varsın aksın nehirler türkülerin sesine / varsın aksın martılar bulsun beni / cesedim kıyıya vursun / dalgalar parçalasın… şimdi bütün kayıpların ve kayboluşların serüvenlerini peronlardan yükselen uğultulara bırakmışım ve dünden kalan ne varsa avuçlarımda onları da alnımın yazgısından söküp yerlere süpürge olsun diye caddelere salmışım… varsın aksın nehirler türkülerin sesine / varsın aksın herkes giderken bu istasyondan bir sen sesimde kalacaksın bir sen sesimi ezgilerinle duyacaksın ben susacağım ıslanacaksın… II. uzun bir serüvendir ömür dur durakların birbirinden haberi olmadığı sessizliğin gürültülerle seviştiği sevinçlerin ellerimizden asi kaçak yaşadığı işte bu demlerde edalı kız en fazla geceleri susar ben yürürüm tenhalığım gelir kollarıma konar ben edalı kızı yokuşlara sorarım o da yetmez koyaklara koşarım gölgemde puştların o hesaplı sinsilikleri lakin edalı kızı dil etmem / dillendirmem gider kendi kıyametime saklarım… varsın aksın nehirler türkülerin sesine / varsın aksın herkes giderken bu istasyondan bir sen sesimde kalacaksın… şimdi vakit dayamıştır namlusunu adımlarıma ey vedaların en arsızı ve en cilvelisi / haydi çık gel koynuma yine gözlerin boynuma camdan darağacı peronlar desen / yerler desen her yer / her yer desen cam kırıkları... dur / ne olur çıplak düşlerinle bakma yüzüme kanarsın artık beni arıyor olsan da bu istasyonda bulamazsın... benden sana bir hikaye kalır mı / bilmem ama mert metin başka bir ülkenin artık dönüşü olmayan hayal sularında... III. hayal sularında üç gecede üç masal çaldı sirenler sarhoş tayfalara sordum seni / ayık meyhanelere sızdım cebimde resmin olmasa kendimi ihbar sayacaktım o hicranı bilinmez silahı saklı yeminlerde hep servi duruşlu mezar kuşlarıyla ötüşüp kaldım ve günler hep sensizliğe yaslandı geçtiğim kentler sanki bir baldırandı edalı kız mintanımda eşkıya baskınlarıyla sızan bir duman ve gazele duran bir tan sofrasıydı… kaç yel serildim serçe saka sabahlara eşkalime yasa tutan telsizlere eşlendim hudut boylarına döşenen mayınlarda uzak denizlere yol alan bir seferdim… akasyalar açardı o güleç yüzlerde nereye ekilse orada biçilen ömürlerdi sararan güz bile o gözlerde yeşile durmuş vadilere dönerdi… şimdi varsın diyorum / varsın aksın türküler nehirlerin sesine gül’e değmez ise ellerim bil ki yoluma çıkar paslı bir kelepçe… IV silinen hiçbir şey yoktu yaşamda yitip giden hiçbir acı kalıcı hasretler içindi nefesimiz ve gülüşler seviler kadar dardı şimdi sen sen ol al bu iki zamanı bahara duran bir poyraz say ve mekan tutmaz serüvenlerde bir sürgün şarkısıdır artık aşklar… Mert Metin.. |
buda az biraz kalır gider dedik
yoksa biz mi kendimizi aday seçtik