Maşidebir yudum kahve hatırıydı gözlerin yani sen sevmenin bahanesiydin aslında gittin ve aşk terk etti beni gökyüzü çocuktu henüz göğsündeki dünyada bildiğim tüm renkler çehrenden ibaretti adını kazımıştım derme çatma bir şiire gülmüştün ilk kez gülmen gözlerine kurduğum şehrimin bayram sabahıydı Eyyubi zamanlarda Kudüs kokuyordun Selahattin yüreğime ya surlarının dibinde ya mabed-i kutsal saydığım kollarındaydı aşk ki; İsrafil alnımıza üfürmemişti yalnızlığını surun nefesiyle m a ş i d e vakitlerdik adın gibi aşk Azrail değildi henüz şimdi adın geçer bir türkünün nakaratında hicaz olur gönlüm dilimin Kerbela’sı oldun Maşide ben sende kaybettim sende düştüm toprağa ama senden sonra bir daha hiç ölemedim kendimde artık her düştüğümde kan çanağı gözlerimi kefenimden sızan sancıları birde gönül gözüyle yürümeyi öğrendim karanlıkta içimde çürüyen korku ciğerlerimde soluduğum havaya karışıyor beynim musallada ve içerken arafı sözlerinden ayetleri dökülüyor Yasin’in biliyorum toprak soğuk yine de içmek istiyorum ölümü yüreğinin sıcak nefesinden şimdi bir türkünün tınısında ağlıyorsun dilimden dilin lâl hâlâ hicretime olmayan sabaha uyanmak gibiydi sensizlik hüzün kokarken mevsim eylüle çarpmış kuşlar gibi düşüyorduk sevdanın göç yollarından sensiz hangi zamana hangi acıya kadar dayanırdım anlatsana Maşide biz İbrahim ateşinde gül Cebrail selâmında gökyüzü gönlümüze esen yelde Mikâil’dik dört kitapta aynı lisan O “ol” dedi bizde oluverdik şimdi; bir ecelin zikri gibi dökülüyoruz bir bir eksilen kendimizden gönlümüz dua rahmeten lil alemine ve aminlere kapanıyoruz sessizlik içinde bundan sonra adın sadece Maşide adımsa kimsenin bilmediği bir adam yol türkülerinde |