GÜNEŞİN SON DEMİNDEBiz ışığın çocuklarıydık Ellerimiz terk ettiğinde kendini Yalınayak yürürdük karda iz bırakmadan Ormandık, bir ormanın yaşadığı kadar Kara islerle boyandığı anda bile bulutların Ormandık, tek bir ağaç kadar hür ve sevecen Topaç çevirir, misket oynardık Size dar, bize umman sokakta Açılmaz kapıları açar, Beş taşla vururduk yüreğimizi günde beş defa Sonra sürüklenir dururduk Kocaoğlan’ın ardından. Bitmek bilmeyen uzun kış geceleri Hani o devlerin masallardan çıkıp geldiği Odun ateşinde dans eden kestaneler gibi Fındıklar, portakal kabukları Zıp zıp zıplayan kahkahalar arasında Onlar hancıydı aslında Biz her basamakta tutunup dökülürken Tırmanır dururduk altmış sekiz kere Nisanın en hararetli günlerini Kar tutarken dalları kiraz ağacının Yağmurdan geceye perde çeker, Sabrı katık yapar, Ölü hayaller gömerdik köklerin geldiği yere. Aç çocuklar gördük. Bir cesedin göğüsleriyle beslenen Ve dudağından kan fışkıran Davullar, ziller, trampetler Zafer naraları Oysa biz onları Bayramlarla yaşatırdık altmış sekiz kere Yani biz, biz ışığın çocukları, Deneyerek öğrendik Ateşin düştüğü yeri yaktığını Tüp, şeker, yağ, un Ve bilet kuyruklarında Ve maaş kargaşasında Sessiz tanık olduk kalbini yitirenlere. |
oralarda bi yerdeydim ben de,
tanık oldum kömürlü ütünün zamanın ruhundan geçip gittiğine.
saygıyla.