RUHUMUN İNŞİRAHIBir sırça köşktü benim dünyam... Herşeyi handikap haline getirdiğim, Hiçlik deryasıydı âlemim... Ne melâlli yüreğim âbâd olurdu, Ne düşüncelerim su’âllerden kurtulurdu. Ne kadar kaybolunabilirse hiçlik/te, Benliğim o kadar kayboldu. Bir yürek çınlamasıydı bendeki. Avuntuların ayyuka çıktığı, En içli kuruntuların uğultusuyla beslenen, İnce bir sızıydı gönlümde vuku bulan... Kirletilmiş yüreklerin, Kaybolmuş ruhların, Merkezindeydi yitik düşlerim. Herdaim zemheri gibi yollarımı tıkayan, Ben kaçtıkça kuytularda pusu kuran, Girdabında kaybolduğum, Çıkmaz sokaklarım vardı benim... Yeşertemediğim bahçemi, Solmaya yüz tutmuş yapraklarım sardı. Ne kırık kanadımı onarabildim, Ne de fırtınama dur demeyi bildim. Dudaklarımdan süzülen karanlık ağıt, Uçuruma sürüklercesine yanıktı... Ve zaman... Kalp kırıklarımı toplayamayacak kadar hızlı, Yangınımı söndüremeyecek kadar aheste hengâm. Bir yanda avuçlarımdan kayıp giden zaman, Bir yanda gayya kuyusuna yuvarlanma yolunda bir insan. Bana sunulan çözümleri göremeyen bir âmâ, Uzanan elleri tutamayan buhrânlı bir can... İki seçenek vardı bana dair. Ya en dine girip kendi cehennemimde kavrulacaktım, Ya da hayata/anlama/mânâya dair herşeye sarılacaktım. Hala ümit var mıydı nefsime/yaşamıma dair... Her zorluğun ardından bir kolaylık olmaz mıydı... Yitik maneviyatımın karanlığından arınmalı, Zebanilerin ızdıraplı prangalarından kurtulmalıydım... Gaflet dolu yüreğimin yasını bir kenara attım. Kuytularda giryan eden avare benliğimi, Ümit ışıltılarının iradesine bıraktım. Yeni bir başlangıçtı içimde yeşeren, Kökleri susuzluktan mühürlenmiş, Sulanmayı bekleyen koca bir evren... Parçalar tek tek yerine oturuyordu. Karanlık taraflar, aydınlıkla buluşuyordu. Farketmediğim gerçekler, Çözemediğim bilinmezlikler, Tenevvürle takas oluyordu. Yanlız değildim aslında hiçbir zaman. Beni Kollayan/Yolumu Açan, Manevi bir el vardı herdaim... Üzerime çöken her kara sisi, Şafakla buluşturup ufkuma ışık tutan, Kelimeler arasında boğulan feryadlarımı, Bir şiir sıcaklığındaki mutlulukla durduran, Kızgın çöllerde kavrulan düşlerimi, Tohumu sevgi, kokusu huzur olan hayallere savuran, Gönlümü gaflet uykusundan uyandırıp, Gökkuşağına merdiven dayayan, Sevgi/merhamet/şevkât dolu bir el.... Var gücümle, ruhuma uzanan ele sarıldım. Yüreğimin bitmek bilmez hazanını, Ayazlar vurmadan terkettim, dağıttım. Mânâ âleminin suyuyla yıkanıp, Kendimi, O’nun merhametine bıraktım. Çığlığın yarayla buluştuğu mabedimi, O’ndan gelen huzurla sardım... Hayallerim akıyor şimdi, Hayatın sevgi ırmaklarına... İflâhlanmış bir el salladım, Kuytusunda sıkıştığım yaşama... Sırtımı Hak’ka yasladım, Var gücümle O’na sarıldım... Daldım güven deryasına... Okyanusa yelken açtım, Enginlere umudumu saçtım, Yaradan’ın eşsiz kelâmıyla... TÜLAY YILDIRIM EDE |
Kuytularda giryan eden avare benliğimi,
Ümit ışıltılarının iradesine bıraktım.
Yeni bir başlangıçtı içimde yeşeren,
Kökleri susuzluktan mühürlenmiş,
Sulanmayı bekleyen koca bir evren...
tülay hanım maneviyat yüklü güzel dizelerinizi kutlarım.
yüreğiniz daim olsun
saygılar...