önce ellerim ölüyor...ellerim Sylvia... dün gece de gelmedin Sylvia ve ben yine ölecek cesareti bulamadım ah seni anlatmak şiirlerde kapalı zarf usulü ayna tutmak kalbime bir intihar düşüncesinde tanışmıştık seninle aynı deliliğin senin eyleme benim korkaklığıma dönüştüğü yerde bazen bir arabanın penceresinden sarkıtıyorum saçlarımı tutuyor bir el, kesiyor bir kelime yolumu kimse anlamıyor yüzümü yuvalamak istediğimi birkaç güvercin gagasına ve birkaç çalı çırpıya kalabalık terapiler beni boğuyor Sylvia acılarımı ziyarete zorluyor söylemler ve tecrübeler bacak bacak üstüne atan deri çizmeli bir adam bana küstahlığı hiç tanımadığım bir kadının ağlaması annemi anımsatıyor o da yabancı ağlardı işte o anlar hacimsiz kelimeler mezarlığı bir estetik cerrah gerek bana Sylvia ...ruhumun sökük yerlerini yamalaması için iğnesiz, ipliksiz ve dokunmadan bu gece Virginia Woolf’un ceplerindeki taşlar kadar ağırım kendime Sylvia bileklerime şiirler yazıyorum çöp çocuklar çiziyorum avuç içlerime açlığa mahkum ediyorum sonra öpüşümle siliyorum sevdiğim çocukların ağzını ağızlarında süt ve kurabiye izleri bir nehir bulamıyorum kendime ...bu hücrenin duvarları su geçirmiyor banıyorum ellerimi gözyaşı havuzuma önce ellerim ölüyor ellerim Sylvia belki de ele vermezdi ölüm kendini ruhum su yüzüne çıkmasa... de_soulmate |
ruhum su yüzüne çıkmasa...
Ruhu estetik güzelliklerden yoksun olan yürekler de var elbet...
Keşke tanımasaydık diyeceğim ama
Ruhumuzun yükselişine merdiven oluşları düşüyor aklıma.
Kalemini her daim alkışlıyorum Tüllü.
Yorumun nefesine sağlık...