Hastalıklı Şiir
Rüzgâra bıraktım ciğerlerimin hesabını
Havalara attım yetmeyen nefesimin çilesini Sessizce, nefes almayı umarak Başımı kaldırdım gökyüzüne Hiç kimseden soramadım ölü nefeslerin soluksuzluğunu Ve solgunluğunu kimse bilemedi Nefesti bir avuç. Olsa kurtulacaktı bu nefes darlığı denilen illetten Meyvenin iyisini bulmak pirincin içinde taş aramak gibiydi Tek tük vitamindi yediklerimiz Seyrekti artık, saçlarımız kadar Yakarmalarla geçmez zaman O yüzden kimseye anlatmadım nefesimin yetmediğini Hep doktorlar şikâyet etti ciğerlerimden Ben şikâyetçi olmadım Hesap da soramadım kimselerden Herkesin şikâyetçi olduğu şeyi ben sevdim Makineler bile dert yanıyordu bedenimden Onca hastanın şikâyetini yüklenirken Bir de ben söylenemezdim. I Tüm sızılarımı metalik seslere teslim ettim Canımın acıdığı yerde, neştere emanet ettim hastalığımı Zamanın kirlettiği organlarıma Kirli havanın daha kirlettiği zamanları anlatamazdım Bir beyaz çarşaftı düşlediğimiz Ve payımıza düşen her defasında Soluk, rengi kaçmış zamanlar Hastalıktan yıpranmış çarşaflar Mavi tonlarının kirli kırmızıyla birleştiği odalardı bizi karşılayan Dışarısı belki daha temizdi Kirli hava olmasaydı Biz kirletmeseydik hayatı Eminim daha temiz yaşar ve yaşatırdık II İşte bu hastalıklı şiir hassasiyetiyle Şu odanın ruhsuzluğu nasıl da uyumlu Adımlasan iki adım yeter bitirmeye Ama doldurmaya kalksan dolduramazsın O kadar boş oda Bir yatak, kirli çarşaflar Rengi soluk hayaller Puslu gözler dolduruyor odayı Zamanın hükmünü yitirdiği anlar Yılların dokunamadığı hastanenin soğuk duvarları gibi Hepimiz bazen taşarız Şırıngadan damlayan ilaç gibi İstemeden bir yerlere savruluruz Damlamızı bile bulamazlar bazen III Bazen bu soğuk odanın adımlanmaya hâli kalmaz Hâlimizi kimseler bilmez bazen Ayakta duramayacak zamanlarımızı Duvarlardan sorarız hesabını Odanın ayakta duracak hâli yok Zamanı yok durup beklemeye Yatmazsam eğer, oda üzerime yıkılır Pencereyle kaza yaparız biliyorum Kırıkları batar üzerime Serum şişesi kırılır sonra Deprem olur içimde *** Az daha yatmalı Sabaha ne kaldı ki Güneşin doğması nerede İyileşmek için On Bir Haziran İki Bin On Üç 13 00 Nevin Akbulut |
umutlarınızın yaşaması dileğiyle tebrikler