bilindikbi kaç kırlangıç üç beş bulutla bastırılmış açlığım vardı üstelik dalında ballandıkça incir yükselip duruyordu duvarlar ılık bi ikindi vaktiydi ayakucunda büyüyordu akşamın bi güneşi bıçaklasan ancak bu kadar kızıl olurdu ortalık dağların eteklerine bakmayı bırakalı çok olmuştu ben baktıkça daha sert esiyordu çalımlı rüzgar şavkı diyordu şavkı sürmek lazım ceylan gözlere vurhavur kıyılara yorgun argın denizin terinden büyümüş çopur yüzlü bi bulut üçayların ikincisinde baharın kıpraşıp duruyor yağdı yağacak donanmış yer gök gelinciklerin ince boyunları ha açtı ha açacak gelip çattı bahar sinsi bi sinek gibi sokuyor işte dağların yalnızlıklarını güneş kabar kabar morarıyor önce allanıp camlara çarpıyor sonra bi umut artık döğüşebilirdi mahzenlerde kinlenmiş horozlar tarlalardan ırgat dönüp efendilenebilirdi adamlar kadınlar bildiğin daracık zamanlardan yamayıp yamayıp yeni günler dikme telaşında halbuki ufak bavula bile sığmaz üstü başı sürüyü bozup denizi yüzüp doldurup dereleri yatağa donanır sabahlara günübirlik sonra hep tirenler kalkar yanık demir kokusu siner üstüme üşümüş gibi giydiğim hiç bi mendil ısıtmaz artık hiç bi koşmak terletmez belki sevindirebilir bi turna katarı |