İlle de Sen...İlle de Sen… O nasıl bir hesaptı? Nerden, nasıl öğrendin “bir”i “bin”e bölmeyi? Her anı bin ömre bedel yaşamak varken Nasıl becerebildik? Günde bin kez ölmeyi Bir kuru hıçkırık kaldı ufkun pembe tülünden Bulutlar kahrına boyandı Ey can Yağmurlar yandı Gök ekin kaleminde uçuşan düşler Harman yeri yangınına uyandı Kurudu dağ laleleri, kurudu sarmaşık güller Kanaryalar, bülbüller selamı kesti Üç beş kuşkonmaz kaldı gülistandan geriye Bir de kuru çeşme başında Bir kırık testi Kuru yapraklar gibi ardından savrulduğum yollarda Irgat türküleri geçer üstümden Sahipsiz, sensiz Zülüflerin tel tel ağıtlara mal olur Şehirler geçerim Rakımsız levhalarında nüfus hanesi bom boş Caddeler karanlık, sokaklar çıkmaz, adresler kayıp Yönünü toprağa dönmüş, tabelalarda yön gösteren ok Şiirler mırıldanırım vah dolu eyvah dolu Şiirler mırıldanırım Kimliği yok adı yok Yorgun bir ızdırap ağacıyım ki şimdi; Beynim boşalmış Sol yanımı zamansız sam yeli vurmuş Sağda yaprak oynamaz Çıplak dallarıma tüneyen akbabalar Bayram arifesinde Ve nemli gölgemde cılız sevaplara tutunmuş Çelimsiz umutlar son nefesinde Oysa biz Bir çift kanat değil miydik bir üveyikte İğdelerin orta katıydı dubleks yuvamız Terasta nevruzlar, çiğdemler çiçek açardı Avluda sıra sıra mor menekşeler Evet, bir çift kanattık biz bir üveyikte Birimizden tüy kopsa birimiz incinirdik Günü kurtarma telaşesinin Kıytırık taraklarında bezimiz yoktu Güneşin doğduğu yereydi tüm yollarımız Ve bütün zamanlar donmuştu şafak serinliğinde Yalnızca birlikteyken gezinebilirdik En koyu mavilerin derinliğinde İyi bilirdik ki; Büyük hayallerin düş kırıklıkları da büyük olur O yüzden Bir yandan kenger kadar hazırken fırtınalara Bir yandan süpürge otu gibiydik Toprağa sımsıkı sarılmıştık Denizlerimizdi çukurları dolduran yağmur suları Marinamızdı kocaman naylon leğenler Söğüt yapraklarından kanolarımız Kavak kabuklarından yatlarımız, kotralarımız vardı Dümen suyumuzda ceylanlar oynaşırdı hey can Her daim açıktı yelkenlerimiz, alnımız gibi Yüzümüz kadar “ak”tı küreklerimizde köpüren sular Tuttuğumuz yol kadar sağlamdı direklerimiz Ve son limana demirlemiş yük gemileriydi Çifte su verilmiş yüreklerimiz Yamalı elbiseler her dem modaydı bizde Rugan pabuçların varlığından habersiz Yalınayak yürümeyi severdik patikalarda Omuz omuza, yürek yüreğe, dimdik Ölçüsü, tartısı, standardı yoktu Yaşayabildiğimiz kadar bizimdi mutluluklar En az sevildiğin kadar sevmekti tek bedeli İki tarla arası gurbet gelirdi bize Kuzusunu kurt yemiş koyun gibi melerdik Ne büyük sevinçler yakalardık, küçük ayrıntılarda Hayat bir yandan vursa Biz bir yandan gülerdik Ey gurup nakışlım Seneleri sırtında yıkadığım teneşir Ey benim küskün mehtabım Bir kibrit çalıver artık ucuna karanlığın Sensizliğin kutbuna cemreyi düşür Görmez misin, göremez misin hey can? Yıldızlar tir tir titreşir Yıldızlar üşür Anla artık can Sığmaz oldun çığlıklara, suskunluklara Kesmiyor artık çiçeklere, kuşlara ismini vermek Yaratılmış ne varsa sen diye sevmek yetmiyor artık Ey şafak yüreklim Yetmez mi her baharın önüne bir son koyduğun? Yıkık dağlar gibi kaşlarının hışmına gömdüğüm yıllar yetmez mi? Aralansın artık Beklenen sabahların kundak oyası kirpiklerin Yosun tutmuş dağlarda sular uyansın Tulu bir tebessümle parçalansın matemin şah damarı Tan yeri yırtılan geceler gibi Kanasın, kanasın, kanasın Hey can Ey açık yaramın küskün ilacı Ey kaderimin mührüne kazılmış desen Muadilini yazacak kalem yok gayri İlle de sen, ille de sen |
Ey açık yaramın küskün ilacı
Ey kaderimin mührüne kazılmış desen
Muadilini yazacak kalem yok gayri
İlle de sen, ille de sen
Seven yürekten dökülenler mükemmeldi severek okudum
Yüreğine kalemine sağlık
Yürek sesin hiç susmasın
Saygılar