masum dinletiNeden konuşayım ki şimdi yıldızlar siperlerin üzerinde yığılırken dün gibi, bir şölen daha bitiyor. Bir akşamüstü sohbeti bu, kırılıyor elleri duanın imkansızlığı seçmenin yolunda tütün ekiyor ay, boşalıyor salgılarıyla yeşil muammalar kente. Sormuyorum, bayraklara sarılı bir yanım, diğer yanım muhalif her şeye yorgunluğun inziva tokası kanatlanıyor yıldızlarda sereserpe bir rol çekiyorum poşetten. Bunların hepsi bir yağmurlu gecenin hatırasıydı kimse bilmedi, kimseye anlatmadım geceleri nerede olduğunu hep yaşadığımı bildiler, o kadar. Dedim ki bir mana çalıp, kılıfına göre geçirilebilirdi zaman yoğun bir yanılgıydı bildiklerim, düğmeleri hep açık kaldı bu yüzden yüreğimin. Kırmadım, sadece sorduğum yaraydı, yara çokça kanadı durmadan durmadan kanayan yaralara alışık değildim. Bahar geldi sonra. iğrenç kokular süründü toprak insanca kendimi sevmeyişimi anlatabilirdim bir gar da hep tren sesi vardı ya da bir aşk da yorgan kiri karıştırmadım hiçbir şeyi, her şeyi uzak tuttum. Derken atıp tuttular ardımdan ’yaşamak doğasında hidroklorür özlü gözyaşlarıyla beslendi’ ne diyecektim bu saçmalığa ağlamadım, ellerimle deştim beyazlığını, kağıt her yeni gün bir kadındı gölgesiz. ’ölümüne günahlardı değişip acımasız olmadan önce, insan öldüren bir sinek gibiydi gerçek de.’ Fark ettim de, artık soyunacak bir kabuğu kalmamıştı dünyanın yaşlı ve yuvarlaktı öteden beri heyecan vermiyordu kollarıma sarılışı her gece. bir iğne buldum bir de iğneyi vuracak bir el düşünmeden dünyadan öcünü aldını o el. pamuğu kaybettim sonra, kanadım, kanadım durdurulamadım. Ne yazık ki koparılmış bir domates tohumunun, özgür bırakılacağı hiç olmayacağı leşler üremeye başladı o iki delik arasından. Öpmek istedim kendimi, ayıp olur dediler oysa dünya dönmüyor muydu var olduğundan beri? |
Seni iyi yerlerde görmeyi çok isterim, çok.