ker zaman
bir kuş gelmiş
konmuş daha hamur olmamış kağıt olmamış dalın ucuna... seviyorum öyle büyük büyük açmasını kanadın seviyorum öyle basa basa açmasını gagasın... oysa ne zor parmak uçlarında seke seke oysa ne zor dişlerini sıka sıka korkup karanlıktan sığınmak karanlığa... bütün sabahlar yüzükoyun ebe... bende gömsem başımı kanatlarımın arasına ipek bi mendil gibi düşsem denizdenağrı yükselirken güneş güne sokağın sesine yemlensem kapıları tık tıklasam yani iri iri gölgesiz geçsem şuncacık sayılı günün arasından mendil kadar gökyüzümle... vazgeçtim bu şehr i temaşa telaşından... alaman şampuanı kokulu saçların yanındaydı bir ara başım başım başıyla karındaş iki çift gözdük gezden düştük arpacıktan fırladık. elbet yoktu aramızda husumet yıldız kaydık yıldız kaydık güneşe üfledik kerbela dudaklarla dehşet ağladık... geçtik geçer gibi zühreye dek gömüt tarlasından ker zaman ıslık çaldık türkü çaldık bir kaç karanfil az da leylak... kaplarına yaş döktük mezar taşlarının ve baba yolladık sevap diye amenna... ah more bir kuş gelmiş çatal yüreğe konmuş sapan taşı savurlanmış düşmüş gölün yüzüne halka başı... |