Memeleştiler
Kadınlar geçiyordu
bileklerinde gamalı haçlı kelepçeler erkekleri kurşuna dizilmiş kasabaları karabasanlar örtmüş eteklerinde çocuklar çelik çomak oynuyordu gökyüzü yıldız ölüleriyle donmuş ay ışımıyordu kurt sürüleri inmişti karlı tepelerden aşağı kadınlar geçiyordu buz tutmuş ayak parmaklarına basarak çam kokusu sinmiş askeri barakalara doğru muzaffer orduların başı dumanlı şenlik türküleri boğum boğum yayılıyordu eski kıtanın bozkırlarına garnizonda yılbaşı çığlıkları arasında ağlıyordu wagner senfonik bir ironi kazındı dudaklara ağır aksak tempoyla yarıldı notaların başı kan kızılı kadınlar sürüler halinde uygun adım geçti gaz odalarına doğru genç ve dolgun memeliler ayır edildi ihtiyar ve soluk benizlilerden analar sökülüp alındı dişleri kaşınmamış bebelerden ekşimiş süt kokusu damlıyordu hala buz yanığı bebeğin yüzünden aşağı dudakları zifiri mor genç ve dolgun olanlar yıkanıp tarandı ayna yüzü görmenin heyecanı parladı gözlerindeki tazeliklerde yaşama dönüşün saçları kurulandı ipek geceliklerle sarılıp garnizon şefinin şef yardımcısının başcavuşun onbaşının sofrasına sunuldular üçer beşer sunuldular zafer taklarının altından geçerek boyunları kırık birer heykel gibi yaşam ve ölüm çizgisi arasından bir gece olsun yaşayabilmeyi seçebilmek için donlarını sıyırdılar azgın boğaların nefeslerini söndürebilmek için biteviye.... kadınlar geçiyordu sabahın morunda ıslak tenlerine yapışmış kirlerine ağlamayı unutmuş silah fabrikalarının kapıları açıldı üç vardiye dolup taştı bir avuç pirinç tabağında sunulan yaşam sevincine mermi kovanlarına barut basmayı öğrendiler sevdiklerine nişan alan erlere onikilik kütüklüğe dizdiler gözyaşlarından süzülmüş dantelleri obüs topları gürlesin dinmesin deye yapma kuşlar bombalasın deye lav silahları ölüm kussun deye süngüler yürek deşşin deye fabrikaların bacaları tüttü yıllarca yıkılan şehirler teslim olsun deye kendi kanına ihanet etti bir lokma ekmeğe “zincirlerinden başka mülk edinemeyenler” bir kepçe çorbaya fit olanlar dualı dudaklarını büzerek gaz maskesi ürettiler kara suratlarına geçirmek ve asit kuyularından ruhlarını temize çıkarmak için kilise çanlarına gamalı haç taktılar bizden sonra canı cehenneme deye fetva yazdılar isanın önünde diz çökerek çökelekleştiler yeni dünya yaratan alimler yeni silahların peşine düştüler çoşkuyla taçlandırdılar kürsülerini nobele adaylanıp barış ödillerine layık görüldüler yürekleri dinamit kokulu ilmin namlusu kızardı savaş boyunca yüzü astar tutmayan ak suratlı pancar bakışlı keçi sakallılar sakladılar savsakladılar gerçeğin yalın duruşunu yılışarak yeşil meşin etrafında tavaf edip pervaneleştiler kerhaneleşti kürsüler ve kadınlar yürüdü savaş sonrası karınlarındakı piçlerini gizleyerek kendilerine çizlmiş yolu izleyerek aryan bir ırk yaratmanın üstünlük sembolü oldular narin alımlı mavi gözlü dolikasefal sarı altun saçlı gamalı haçlı ve kadınlar süründü savaş sonrası üç kıtada aynı acıyı paylaşan kasıklarında büyüttükleri kini açlıkla terbiye ettiler namus bekçilerine inad satmadılar fiyatı konmamış onurlarını piyasa bülbüllerine ihanet etmediler kadınlıklarına kadın kaldılar kadınca yaşadılar barut bastılar yüzlerine delinmiş kaderlerine elleriyle doğrulup dizlerine yaslandılar mor bir sevdayı kilimlediler ağıt yakılmış türkülerine ekleyip geleceği geçmişine sövdüler düzenbazın yüzüne tükürdüler dürzünün aymazın gavvatın! düzülmediler bir daha savaş tamtamlarıyla postallaşmış yollara mermileşmediler memeleştiler doyurmak için bereket tanrıçalarını... Volkan Kemal |