çok... Ağzımda ekmek arası bereketli tarlalar kadar Göğsümde emzirilmemiş bakir topraklara sahip çıkan... Sırtımda gözlerimin doğusundan yükselen güneşin alnı yanık çizgilerine tutunurken(!) Ayağımdan diz kapağıma doğru sürtünerek tırmanıyor militan karıncalar... Başımda âmâ kuşların konduğu susuz kalmış hurma ağacı ... Kollarımda evreni kucaklayan üşümüş yorgunluklar Ve saçlarımda ritmi bozuk şarkıların Çoğalarak yok olduğu deniz köpüğü maviliklere uzanıyorum... Yaslanan kayaların birbirine içten bağlılıkları gibi Toprağın koynunda memeleri üşüyen kadıncıkları sarıyorum Denizlerin bir hamlede yuttuğu kumdan şehirlere inat... Gece yağan yağmurdan sonra sabaha gülümseyen Gökkuşağı’nın altından geçmeye çalışan ergen oğlanların... Gözlerinden başka dünyalığı görünmeyen Sürmeli bakışlarından süzülen yaşlarını suskun kuyuların içine dolduran Elleri kınalı, pazen etekli, başı yaşmaklı kadınlara (analar) imreniyorum ... Şimdi Bana yapraklarını sunan ağaçlar kadar çıplağım Hüzün solungaçlarımın terleyen alnını silerken Çamura bulanmış tuhaf siluetler-den yükselen Fanus içinde biriktirilmiş aç nefeslerin Nazar görmüş gövermiş gözlerine Fatiha okurken şeddeli şın kadar yorgun düşüyorum ... Bir elimde annemin beni doğurduğu sabaha okunan ezanın sesiyle ağır ağır yağan kar taneleri... Bir elimde muştulanmış ölümümün, teneşir soğukluğunda bedenimi yıkayan suyun, gırtlağımı katıksız yakan şarabın içinden yükselen barut kokusu buhranıyla can çekişirken gözleri açık kalmış yavru kuşlar... ... |
Tebrikler. Saygıyla.