Yol Ne Kadardı Merak Ettim
Yol Ne Kadardı Merak Ettim
yol ne kadardı merak ettim girdim siyyah geceye seyyah bir alkış tuttum içime şikâyet kuşları besledim, zarflarla sarılı ayaklarına bir küt sesine inandım, bir de sarhoş sularına kanatlarını aldım göğsü inmiş annelerin maviliği daha ısrarla göstermek adına kapıldım sistim giriştim yalnızlığa büyüdüm. ilkin devrilmek oldu bu sonralığı kaldı tadıma şişirdiğim balonlar dünyanın yüzüne patladı kimse beni okumadı, kimse anlamadı günü gelince doğrudan varmak için aydınlığa oysa yön vermek değil yolları göstermekti amacım yol ne kadardı merak ettim ağladım, ağrıdım ve saçlarım… çocukların kanlanmış duvarlarına bir küçücük gemim olsa atlasam rüzgârına kadınların eserek devrilmiş yapraklara benzeyen ben nasıl hatırlatırdım son olduğumu onlara? nilgün’ün kuş koysunlar yoluna ceplerine birikmiş yağmur fıkraları sanrıları ve gececil telâşları bitirimdim, bitirdim ödevimi vardım huzruma. Grekçe dudakları olan bir kadını öpüyorsam bu suların yükseldiğidir bilirim ellediğimdir acı her sabahın karnına soğuk çayların devrildiği kesildiği yaşlarımın, soluksuz unutuluşuma şimdi geriye sarsam geceyi başından sonuna kötü bir öksürük rüya fırlatılmış, asî bir ok yayından gıcırtılı bir kuşkuyla.. harduması gözleri insanın geçirmeyen bir yaşâm sıvısıyla. istifil olduğum hamdım piştim olduğum olgunluğu irdelenmiş bir erkin karşıtlığı ekiresi ufkun yarılışı bir cismin şakağına düşendir gölge düşendir ağaç düşendir göğ aklıma. tevgiri taşıdım sırtım kambur Payanda diye size, anlaşılmaz kendiliğinden içimdeki sesi sylvia nereden biliyordu? oysa şah ve mat uzvuydu acelenin mesel bir kelebeğin uğraklığı olmakta. unutabilirim adını kaim olan bu değildir diye karşı bir gülümsemenin gözlerin bıraktığı sandalın sayesinde karşıya geçen usun, sözcüğe dalıştırması kargaşayı çözerken iplerini, salıvererek uçurumları uçurtmalara.. işte yaptığımdı benim siz yapasınız, sevişince tekrir özce. yol bu kadardı metruk gidelim buradan başka bir yere! Payanda |