Yastığın Altında Kalan Şehir
Yastığın Altında Kalan Şehir
Bulutlar tanrının yastığı ise, benim kalbim hangi meleğin tokası ki sana armağan ettim bir gece yarısı, soramam hâlâ bunu. soyundu bedeninden karanlığın elmas gözleri, siyah bir pençeyle yere yığılan, ortasında duran bir mumun busesiyle yarıldı ıstavroz çıkartan korkusu. baykuşun anılar ardına gizlediği toprağında kin artıklarıyla ziyafet ettiği mor saçlı bir meleğin elleri, kırık boynu ve kırık kalbim vardı sofrada tuzluk her zamanki yerinde bir tenin duru kısımlarında. hayat her zamanki gibi ölümün eşsiz koynunda, zorlayıcı bir görevle tebessüm ettiren o ay dövmeli dudakların, şikâyet etti fırtınada kalan gemilerin cüzzamlı hastalığını. trenlerin önlerine geçip el de salladım, tükürdüm dünün ağıza alınmayacak yalanlarını, bana saplı kalmış günahlarını ve aciz bir nefes çekip çiçeklerden, bütün çocukların kanlı odalarına yapıştırdım kirli umutları. susuzluğa bulanmış bir deniz görüyorum kendimi, artık coğrafyamın istikbâliyle oynamakta yıldızların çehreleri. aynı yönü gösteriyoruz aynı yöne koşuyoruz bir atın çift kanatlı gösterisinde, dağınık yolculukta. çamura bulanmış bütün oyuncakları peygamberlerin. papatya yetiştirdim omuzlarında, gözyaşlarımla suladım inkâr edemezsin. sadece sesini taklit ettim, ihbar edemezsin kimliksiz ruhlara. özgürlüğüne doymamış bir gökyüzü gibi narin ellerin vardı. suçun vardı. suça ortak ol sev beni, yalnız yağmur kadardın o yüzden. yalpalanmış bir yangını nefesiyle üfleyerek rüzgâr adını aldın bu sonbaharda. kırıcı bir cam kemanın çınlayan dudaklarında çekiliyordu yay ve süslü bir çerçeve içerisinde duruyordu huzur, çekine çekine utana sıkıla fısıldadım sana güllü bir düğünü. iki elma yarısına benzeyen yanaklarından çekip bir yıldızı aşağı bırakırken seslendim sana doğru. ey hayat! bir kelimenin anlamını öğreten o gizli bilgin düşlerin arasından seçilip sıyrılan bir pastel boyasıydı ressamın. karanlığa çalan beyazla, siyaha vuran lacivertle yan yana yağmurun çıplak bedeninde içilen sigaranın izlerini, ağlarken buğulu pencerelere bırakılan son nefesin masalını anlattım çocuklara. Uaral dinletilmiş sepya mutlulukların dram sahnelerinde boğularak terk edilen gemici hüznüyle yattığın yatağa aynı hayatın farklı ölümlerinde biriken kirli anı tozlarında karıştım aklına. sivri bıçakların isimlerini birbirine armağan ettiği kör noktalarda duvara çivilenmiş yıllanmış bir kelebeğin görüntüsü masamda bilekleri kesilmiş bir sebep vardı. aldın ve onu gittin. Bulutlar tanrının yastığı ise, benim kalbim hangi meleğin tokası ki sana armağan ettim bir gece yarısı, bunu hâlâ öğrenemedim. Payanda |
giriş ve final tamam. çok etkili kabul.
ancak aşağıya alıntıladığım kısım, ruhumu teslim edeceğim kısım!
...
"boğularak terk edilen gemici hüznüyle yattığın yatağa
aynı hayatın farklı ölümlerinde biriken kirli anı tozlarında karıştım aklına.
sivri bıçakların isimlerini birbirine armağan ettiği kör noktalarda
duvara çivilenmiş yıllanmış bir kelebeğin görüntüsü
masamda bilekleri kesilmiş bir sebep vardı. aldın ve onu gittin."
...
sanırım nefesimi kaybettim artık.