Soluk benizli güvercinlerin gagalarında ki öfkeydi Gökyüzünü katrana boğan çığlık Zira güneş dedi gök Yer dedi Dağ Gece dedi ‘Ekinlerden başladılar vurmaya’ Gencecik yıldızlar bir bir söndü Sonra Munzur’un yamacına sis çöktü Damardan çekildi kan Bir ömür zemheri esti rüzgâr an be an…
Paramparça cesetler yükselirken göğe Bulutlar düşürdü çiğ tanelerini gözlerinden kara haber Çeyizlik gelinler aynı yürek lekesinden tanıdılar selvilerini Sesi soluğu kesilmiş bedenlerin etrafında fır dönerken adımları Üveyik hıçkırıklarını toprağa gömdüler çaresiz Gözyaşları üşüdü eteklerinde Sabır el aman yas’a durdu Gayrı Sabrın vatanı yoktu Ki olsun sokağı Olsun göğü güneşi Işıklı penceresi….
İşte o vakit sus geldi dengbejlerin acı kokan nefeslerine Sus geldi bıyık altı dudakdeğmez cümlelerine ozanların Ellerinde ki kopuzla kardeşi kardeşe vurduran ihanete veryansın etti meddahlar Bıçkın kederler edindi kaçkın yetilerine âşıklar… Ve ses gitti belinden kırıldı şiir dar vakitlerde ‘Hiçbir sabah aydınlık olmayacak artık’ dedi şairler İlkyazdan medet ummayacaktı hercai menekşeler Ve aykırı uçlarında uçurumların yaprak yaprak ölümü solumayacaktı K/ana ağıtla boyanan gelincikler…
Analar elleri göğsünde eşiklerde gezdirirken süt kokan yetim bebelerini Sırtlarında ki ölçüsüz kamburun acizliğiyle Unutup yoksulluğu Fitne fesat cambazlarının oyunlarından kaçıp Yüreğe zehir soluklarla yitiğini ünlediler sessiz sedasız Ayrılık oğul oğul eserken gömülüyorlar yaşarken iç kuyularına… Ve gelinler siyah yazmalara bürünüp Deştiler ciğerlerini amansız zılgıtlarla Bir ince sağanak yağdı o vakit açılmamış gonca gülün döşüne Titredi otlar titredi yer gök Kesildi sütten sevda tohumları Ve gözleriyle ittiler yazılı yazısız eğreti taziye imlerinin Çiğ duran hallerini…
Dirense karanlık kurşun kurşun seslerle dökülüyor suretlerine Dursa çocuklar başak başak büyümüyor al tenlerinde Vurulurken hırsın ihtirasın gergefinde gün yüzlü tazecikler Suya veriyorlar isyan kokan nefeslerinde ki külleri Oysa Suyu tükendi ırmaklarının Kaynağı kurudu dallarının Vay vay vay…..
Bin yıldır bir diken durur anaların yürek boşluklarında Usul usul sızlanır kaidesiz meczup bir ahla Usul usul kanar hücrelerine hasrete gamlar Dillerinin şiveli-şivesiz kemiğinde yaslı bir ülke ağlar… Kirlenmez seslerinin buz kesiği harfleri Ölüme terli dualar avuçladıkça….
Be hey nüshasız fikir Yaşarken ölümü anlamak dumansız bacalarda Tebessüme kement atmak değil midir bir ömür? Kanlı bir zemheri ağlar başuçlarında Tüm pencereler mezarlığa bakıyorken Cehennem dolanır gözyaşlarına…
Derdo derdo Silindi türküleri taş duvarlarda Binlerce sin’in sessiz ezgisi kaldı boş avlularda Rahmet rahmet yağan Yağmurun siyah sağanaklarından…
Ve yırtılmış kimliklerden geriye soğuk bir mermer kalır Ahı mesken ettikçe dillerinin örsünde Büyür uçurumları anaların özleme dair Ünlemler mayınlanırken suretlerinde Son nefes figan Yağmur gözyaşı Alın hareli olur…
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Sabrın Vatanı Yoktu şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Sabrın Vatanı Yoktu şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Beyin uyuşturmanın en tehlikelisi de inandırmaktır Hazal'ım, en keskin uyuşturuculardan beterdir, esir eder benlikleri... Derdo derdo, uyuştuk kaldık! Mükellefti yaldızlım, gönlünün en mavi köşesinden öperim.
Hâlâ anlayamıyorum kendi türümü. Bunun iyi bir şey olduğunu söyleyenler var. İyi kelimesini kullanmakla keşke iyi bir şey dense... Ne hazindir aslında dedikleri.
mavi ne ola...
sadece offff (((
kutluyorum saygılarımla