Yağmur Her Yağdığında Aşka ÇıkarımYağmur Her Yağdığında Aşka Çıkarım yağmur her yağdığında aşka çıkarım sokaklara kelebek doldururum bir başıma tövbeli bir kuş ararım, sanki saklanacakmış içine, gözlerine bir fidan dikmeye öyle sanırım ki borçtur yaşamak ölmeye dokunurum kadın yoksa sessizliği ölçerim her yeni yuvarlanmada kimliğini isterim her yeni öptüğüm yerin her yeni yerin her yağmurun yağışında aşktır bana sizin oralarda nasıl denir sevişmek meselâ pirinçleri ayıklarken bedeninden sarhoş bir muma kapılıp dalmak uzaklara aniden içeri tanrı girme kuşkusuyla duvarı taramak baştan sonsuzluğa aklındaki mumu söndür ama lütfen söndür karanlıkta daha iyi sevişir düşünceler her şey büyümekten sonra yağmur her yağdığında aşka çıkarım sıkılırım bir su olmaktan akıp giden yahut ucu sivriltilmemiş eski bir kalem omuz çizginden bir ressam olduğum dudak büzüşünde bir memleket gördüğüm o eski suçluyu övdüğüm içimdeki utanç saatim sevgilim insan kendine baktıkça geçiyor içinden kimsenin uykular toplanıyor sevinçlerin ortasına seni sanıyorum bu akşam sayıyorum rıhtıma kaç dalga vurduğunu ve senin yokluğunun kaç balığa unutmayı öğrettiğini anlıyorum anlamasına da insan anladıkça anlamsızlaşıyor kendinden başkasına kurşunların toplatılıyor içimin tahtasına yağmur her yağdığında aşka çıkarım bir başıma! Payanda |
yağmur her yağdığında aşka çıkmak nasıl umutlu, yaşamak sevinci yüklü bir söylem bir başına yürünse de.
çünkü
yanlış mevsimin bulutuysak,
ömrümüz hep sağanak.
hem de aşka çıkamayacak kadar hüzün seli...