FIRTINA ÖNCESİNDEN
bir kıyamet yangın yeridir ki aşk, hep koyu sıcak ve çırılçıplak
ya gecenin davetkâr havasında, nedendir bu kimsesiz üşümeler, anlayalım mı niçin titrer yıldızlar, birbirlerine uzaktan bakarak. ..... /son tanesini dişlediğim haşlanmış süt mısırını, koçanında düşlerken gecenin/ önce ben duymak isterim sesini, başımı göğsüne saklasam yani önce ben, soluğundan ve havadan önce, öyle susasam o fısıltı dalgalarının çırpıntısı, çeksin beni derinlere diyerek üşüyen yıldızlara aldırmadan, aşkını soluksuz yudumlasam, hiç saymadan kaç yıldızın aynı anda, zamansız intihar olup kaydığını... /henüz yazılmamış aşk romanlarına benzerdi, o kadar çoktu ki göğüslerin/ rakı mı içilmeli kör kütük, yoksa sevişmeli miyiz dolu dizgin ses etmeden sorsam gözlerine cevap verir misin, ne dersin hangi sarhoşlukla vurulup-düşeriz en derinlere, haydi söyle bilinmezliğin delice vurgunu, hangisinden bu kara deliklerin, o an tanışamamış ten sıcaklığımız, yıldızlar gibi severken birbirini... /seni dinliyor, hecelerinden ben çıkıyordum, sayfalara ses verdikçe kalemin/ ya da dolunaya tırmansak, ışıklı merdivenlerden nefes nefese sonra tırabzanlardan çığlıklarla kaysak, kainatın sessizliğine ayaklarımız altında kaybolsa yeryüzü, sanki hiç olmamış gibi ipini koparmış uçurtmalar görsek, her biri kelebek gibi süzülse, meğer ki onlar uçamayan güvercinlermiş, ama biz bunu asla anlamasak... ..... görmemiş ama duymuştum, iki yıldız eğer kavuşursa birbirine öyle fırtına koparmış ki yeryüzünde, uçamazmış güvercinler. bilmiyorum, senden mi duymuştum yoksa, ellerimi tam uzatırken ellerine. Cevat Çeştepe |