kırmızı tramvay.. yoksulluk; ahşap kapı önünde tebessümkâr zamanlara sarınıp hınçsız bir kadercilik oynardı çocukluğumla üç kardeşlikti yer yatağı her kuşluk vakti baş ucumdan ağır ağır geçen tramvayı yakalayamazdım akşam ezanı okunmadan çağırırdı babam gün batımlı o kırmızı tramvay çiğnerdi müezzinin sesini babam görmesin diye baş önde minik minik gülerdim içime anlamazdı babam ! bende anlamazdım ’en masum ve sahici gülüşlerin sahibi çocuklardır’ sözüne büyümüştüm kapımız kırılırcasına vurulduğunda,korkuyla ağlamıştım,neden ağladığımı bilmeden babam götürülürken fena fikirler bulunmuş ilçede derdest edilmiş delegeler babam da devlet karşıtıymış öyle buyurmuş efendiler depremi ilk hissedendi çocuk gülüşündeki melekler bilinç altında doktorsuz uyudu pedagojik kederler yarım asır uzun du 50 yılda kapandı ? defter hayır hayır ! sayfalara zorla sığdırılmış zabıtlar mapustaymış bir bir tutuklanmış sanıklar cabasıymış işkencenin psikolojik olanı ve sürgünü hatırlamıyormuş kimse ne dünü ne bu günü tekerrüre isyanla uyandı çocukluğumun yanık gülüşü çünkü; babamı da 27 mayıs öldürmüştü ağırlaştı adımlarım mazi düşüne dönerken ahşap kapının önünde buldum çocukluğumu ağlarken susturdum önce tuttum yüreğinden modern zamanın kalabalık ve şehirliydi fikirler,lüks vapurlar hızlı trenler ama.. kırmızı tramvayım yoktu aralarında... .. |