Tabure yalnızlıklarıyalnızlığın içimde eskiyen bir dil olsa da sen bil ne yol ne iz ne haber külden bir bahçede yangın evlerindeyim üstümüzde çılgın su buharları sardunyalar yıldız yıldızlar dizlerimizde birer sardunya şimdi evlat askere gitmeden şu sazımı dile getir ateş suyu seviyor diye artık su ateşin içinde eriyik nazenin gölgeler gibi ölümlü bir adam ölümsüz bir kadına sofrayı kuruyor tabiiyetiyle anason kokulu akşamlar olmak üzere bundan sonrası ey yar Şam’da kaysı ölüm dediğin bize ne ki sırlar Efrahim sırlar içinden şarkı söyleyen dillerin vakti gelince kapanan iri gözleri gibidirler ama senin şiirlerin yok olsa böyle olmazdık olsa olsa bir kadın için senin terk ettiğin şehirler küfrediyordur peşinden söyle bana da etsinler en çok benim hakkımdır söyle bir köpeğim var diye ölmediğimi onlara da söyle yoksa eskimiştir bilirisin bütün yenilerim maksadım şuh bir kadının dilinde pespaye bir söz olmaktan öteydi ama o benim gülüşümü çaldı sakladı bütün gerçeklerimi hayal suskunluğun sancısıdır böylece oysa gerçek sevdanın ta kendisi öldüğümüz zaman da diri kalkacağımız zamanda öyledir gece yarılarında gölgeler duvar diplerinde sırnaşık meylerle zevk edip gülümsemelerini unuttuklarımızın hatırına çoğul tabure yalnızlıklarıdır bizimkisi bu son kadehte sonsuzdur gelir nasılsa dizlerinin dibini bulur bütün sorunlu imgeler gözlerim yarı anason yarı üzüm kirpiklerimden damıtıp seni evvel ahir içiyorum |