0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1876
Okunma
Ben miyim kalbini kafese koyan?
Denize bakıyorum,
Moda’dan
Avrupa’ya uzanan
güneş yoluna...
Kızıl saçlı kadın çay içiyor yanımda,
yayından fırlayan rüzgar
saplanırken saçına…
Ben miyim kalbini kafese koyan?
Kaybedeceğini bildiğin iddiaya gözü kapalı girmektir
İstanbul’da yaşamak…
Kadıköy rıhtımına yanaşan vapurların
ıslak güverte kokusuna uyanıyorum her sabah,
katlanmış gazete misali kırışık tenim,
açıyor okuyorum,
yeni birşey yok bu sabah…
Ben miyim kalbini kafese koyan?
Evden erken çıkıyor, geçiyorum,
durakta çocukları misali sarıldıkları
paltolarıyla bekleyen insanların arasından..
Sabunla yıkanmış kaldırım,
ama ben sevmem sabun kokusunu,
parfüm kokusunuda sevmem,
Gece kokusunu, balık ekmek kokusunu,
karanlık rıhtım sokaklarının yalnızlık kokusunu,
açlık kokusunu,
eğlenen insanların kahkaha kokusunu,
öpüşenlerin aşk kokusunu,
rakı kokusunu, meze kokusunu,
meyhane kokusunu severim.
Boşuna değil meyhaneler sokağına yakın oluşum.
Ben miyim kalbini kafese koyan?
Bir kilisenin önünden dinliyorum ezan sesini,
az yukarıda, bit pazarından
gelen gürültüye rağmen duyuyorum
tramvay sesini…
Akşam trafiği kırmızı yılan misali
sürünerek denize inerken,
bir gün daha hayatta olmanın
telaşı gözlerinde
eve dönen güçlü yüreklere sahip insanların…
Kadıköy enerjisini güneşten
ve aydan alan
sönmeyen
fener…
Yürüyorum,
kendimi bildiğim tek yerde
Kadıköy’de…