hasta ziyareti
Tren çıplağı geçip şehrin içinden
bir tabuta sığdı hayat şarkısı… Tecrit edilmiş çocuk düşlerinin iflas eden yaşlı bedenlerin arasında gömüldü... Her şeyde plastik tadı vardı evden uzak yatağın beyazında tırnaklarıyla duvarları soyanlar arasına, hastane odasının ortasına döküldü kan hemşireye hiç benzemeyen bir hemşire fark etti ilk pembe içinde etrafta kırıtırken. Sonra eli paspasta bir kadın belirip temizledi yere dökülen sessiz kanı… Diğer odadan otuz üç yaşında bir kadın çıkardılar hayattan dışarı, kadının ardından üzerinde kafe yazan tekerlekli bir büfe rahvan geçti önünden odaların. O gün ortalıkta hiç doktor görünmedi insanlarsa çok yanında ve sakindiler ölüme… Telefon, otomobil ve takım elbiselere ihtiyaç duymayan gözler hızla kahverengileşiyordu. Ve hastane penceresi kadar dışarı açılmayan bir başka pencere görmedim… Derken, burada baskül var dedi, birisi Sonra bana bakıp parayla mı çalışıyor acaba, diye sordu. Hayır, ağırlıkla çalışıyor, dedim. Birkaç kişi gülümsedi… Ölümün yanında bir yerde fazla kilolarını düşünen insanlara baktım sonra bir şeyi insan ve hayvan arası bir tercih yapmam gereken o zamanı anımsadım. İlk kez çocukluğumda görmüştüm, ayı oynatıcısı ve zavallı ayısını, gerçi ayıdan geriye fazla bir şey kalmamıştı açlıktan. Dayaktan ve burnundaki halkadan kan sızarken ayı dans ediyordu, Hayvana dans ettiren, insana neler yapar, diye düşündüm... Sanırım ilk o zaman düşman oldum insana, ve henüz barıştığım söylenemez... |
ya da insancıklardan....
o kadar çoklar ki....