İki Kişilik Yalnızlık
geldim bilinmeyen bir masalın en sessiz yerinden
flu bir aynada unutmuştum gövdemin yörüngesini geldim gölgesini yitirmiş bir ağaç gibi kapınıza dışarda çöl nöbet bekliyordu dal kıpırdamaz, rüzgar sesi yok yapraklar kayıptı zaman kasırgayla yakamoz arası ellerinizi tuttum elleriniz özlenen dünyaların sakinliği her akşam üstü ölen şairler gibi suskun ve bilgiç başımı kaldırdım gözleriniz gözleriniz derin bir giz mitolojide tüm Tanrılar ’geç kaldın’ dediler topuklarıma gökyüzü koydum koşturdum ayaklarım titredi medcezirlerin hırpaladığı tutkuydu korkuydu bir soluk hüzün sanki şehirde benimle beraber gözlerinize sığınıyordu ordularını salan bir çürümüşlükten kaçıyordu gözler ötesi sırlı orman ormanın içinde zaman yırtılsın istedim kendi yüreğimi yırtar gibi gecenin ilk damlacıkları tenimizi aklarken tüm eksikliler ve esriklikler yıkandı şimşek çakımı bir an çocukluğumuz büyüdü saçlarımı taradı serin bir rüzgar dağıldı yıldızların uykusuzluğu içimizin susuzluğu bir buse payı susturulmuştu deli bir temmuz geçti bakışlarımızdan yalan söylemedi dudaklarımızda slogan tadı çöl dillerini unutmuştuk bölünmüş ruhlarımızla militandık kendimize gürültü içindeyken şehir yakınlaştı dağlar ansızın öldük ansızın çılgın iki kişilik yalnızlıktık... |
demek çılgınlığım boşa değilmiş, temmuz da deli imiş zaten
çok güzeldi Nilü' m, hep hep güzelsin ki...