Ne zaman ölü bir kuş görsem kaldırımın birinde, ne zaman bir haber duysam haksız yere biri öldü diye, ne zaman bir aşk hikayesi okusam biteceğini bile bile, hep hissederim yaklaştığını artık Nuh’un gemisinin sahile!
düşümde ki kan kokusu kovalarca kan ve gözyaşı yerine ter mi olsaydı keşke buna sebep sevişmek elbette
gitar çalanlara hayret ediyorum çalamamak benim kusurum olmasa gerek hani yavruağzı dilinin değip de, tükettiği tuzlar gibi bir mühendisin havası mezun olunca biter ya ya da on birinci kat intiharları bu ruhsuz şehirde yazmak istemeyen ulusal medya tacirleri kalemleriyle hayat bir cad programı da olmayabilir tabi de bu arada değişken havalarıyla da ’puşt’ da sonuna konabilir haliyle rus edebiyatında ve çay içerken, dinliyorum çaykovski havasıyla kimsenin umurunda olmayan en iyi kuğu gölü mezuniyeti popüler çıplaklığından uzak da suretinin boynunda çalabilir
suretin yaseminler sürur eder bizi ecnebi çikolatalar kaynar sonra da don tutmuş omurilik sıvımız aniden elin çarparsa kumandanın kırmızı kornasına bir uçak daha düşebilir ya da bir mermi çekirdeğinden çıkıp ak ak saçlarında avuçlarımda kalabilir
olasılığı olmayan bir şey olmayabilir mesela bugün patatesi doğrarken bıçak sapından çıkıp elimde kaldı evde var beş bıçak beş de bir dört kalmayabilir senin yüz on yedi bin iki yüz altmış iki saç telinden dokuz komşu ülkesi eskiden de bizim diye dokuz asal olmadığı için ayrı bir ilgiye tutulmadan bölünüp yüzdeliğe alınabilir ama kimin umurunda olur ki kim diyebilir ki ben de onu seviyorum göreceli ki, her kırmızı kitap yeminle çarpmayabilir saçlarının kızılları da buna dahil olup acılarımız depreşebilir
kehanet bacı, güvercinler elektrik geçmeyen kablolarda rahat dünyanın dönüşünü en iyi takip eden de zaten onlar ve atlar çekilen halaylar halalar ve hâlâ yeşil yirmilikli hâlâlar bir çocuğun odasından duyabildiği kadar anneler, babalar ve yine anlamsız çıkan sesler ne ölçü de yabancıysa şimdi ikimizin aşk tutanaklarına senin sevgine ait şehirler olasılıksız ıslanabilir
düşümde ki kan kokusu sevgili, bana yabancı tüm yabancı kelimelerin manasını dilerken senden -ayrılık da buna dahil horozların ötmediği bir dünya da eğer ki abdestim kaçmayıp cehennem de ağzına kadar dolu olursa artık kale arkasından bir yer de, cennet de yolumuz kesişebilir
maviye çalan, maviye boyanmış, mavi kokan parmaklarına yemin olsun ki budanın lasız türküsünü dinleyen kibele suratlı kadında gözlerim kalsa da telefon kablosunda şarkı söylerken ölüp, asfalta düşen güvercine fatiha okuyabilirim
sonra aynı parodi, yine bir anne hıçkırabilir elbette buna yatak, çarşaf ve battaniye sevinebilir ama biz asla sevgilim
düşümde ki kan kokusu hiç çözülmemiş matematik sorusu sarıldığın an korkum geçse de, zaman artık ahir zamandır
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Ahir zaman şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Ahir zaman şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
gitar çalanlara hayret ediyorum çalamamak benim kusurum olmasa gerek hani yavruağzı dilinin değip de, tükettiği tuzlar gibi bir mühendisin havası mezun olunca biter ya ya da on birinci kat intiharları bu ruhsuz şehirde yazmak istemeyen ulusal medya tacirleri kalemleriyle hayat bir cad programı da olmayabilir tabi de bu arada değişken havalarıyla da ’puşt’ da sonuna konabilir haliyle rus edebiyatında ve çay içerken, dinliyorum çaykovski havasıyla kimsenin umurunda olmayan en iyi kuğu gölü mezuniyeti popüler çıplaklığından uzak da suretinin boynunda çalabilir
suretin yaseminler sürur eder bizi ecnebi çikolatalar kaynar sonra da don tutmuş omurilik sıvımız aniden elin çarparsa kumandanın kırmızı kornasına bir uçak daha düşebilir ya da bir mermi çekirdeğinden çıkıp ak ak saçlarında avuçlarımda kalabilir
olasılığı olmayan bir şey olmayabilir mesela bugün patatesi doğrarken bıçak sapından çıkıp elimde kaldı evde var beş bıçak beş de bir dört kalmayabilir senin yüz on yedi bin iki yüz altmış iki saç telinden dokuz komşu ülkesi eskiden de bizim diye dokuz asal olmadığı için ayrı bir ilgiye tutulmadan bölünüp yüzdeliğe alınabilir ama kimin umurunda olur ki kim diyebilir ki ben de onu seviyorum göreceli ki, her kırmızı kitap yeminle çarpmayabilir saçlarının kızılları da buna dahil olup acılarımız depreşebilir
kehanet bacı, güvercinler elektrik geçmeyen kablolarda rahat dünyanın dönüşünü en iyi takip eden de zaten onlar ve atlar çekilen halaylar halalar ve hâlâ yeşil yirmilikli hâlâlar bir çocuğun odasından duyabildiği kadar anneler, babalar ve yine anlamsız çıkan sesler ne ölçü de yabancıysa şimdi ikimizin aşk tutanaklarına senin sevgine ait şehirler olasılıksız ıslanabilir
düşümde ki kan kokusu sevgili, bana yabancı tüm yabancı kelimelerin manasını dilerken senden -ayrılık da buna dahil horozların ötmediği bir dünya da eğer ki abdestim kaçmayıp cehennem de ağzına kadar dolu olursa artık kale arkasından bir yer de, cennet de yolumuz kesişebilir
maviye çalan, maviye boyanmış, mavi kokan parmaklarına yemin olsun ki budanın lasız türküsünü dinleyen kibele suratlı kadında gözlerim kalsa da telefon kablosunda şarkı söylerken ölüp, asfalta düşen güvercine fatiha okuyabilirim
sonra aynı parodi, yine bir anne hıçkırabilir elbette buna yatak, çarşaf ve battaniye sevinebilir ama biz asla sevgilim
düşümde ki kan kokusu hiç çözülmemiş matematik sorusu sarıldığın an korkum geçse de, zaman artık ahir zamandır
Emek verilmiş güzel bir eser okudum Akıcı ve güzeldi şiir Kalemi vy yüreği kutluyorum Kalemin daim olsun usta Selamlar saygılar
Tebrikler
Selam Saygı Sevgi Sabır ve Dua ile
A.E.O