Vakitşu zamanın sahibi hesap mı bilmez muhal farz kaç Mesih bekleyeceğiz daha asırlardır kendi elimizin kirini yıkarız duvarda saat dönüp duruyor hep aynı yerde ey hayali perdelerde yırtık üstüne yırtık Hacivat Karagöz oynatan hayat giderken dönmeye söz verenler nerede ömrümün zirvesinde ziyadesiyle yorgun dizlerimi ovuştururken ellerim anlayın tepe taklak bakıyorum hayata yaprak döküyor ağaç ölü kusuyor toprak solgun ay sinsi deniz batık gemiler rüzgarına hasret yağmursuz başaklar bire bin verecek tohumlar arıyor can kulağımla dinliyorum kainatı sessizliğin sesiyle savruluyorum oradan oraya kurumuş yaprakları genç rüzgarlar taşıyor son da olsa yeni doğacak olanlara bu bir bahar deniz kabuklarının atıldığı çöplüklere düşler kurdum şimdi cam bir fanusta ufacık bir kaplumbağanın gözlerinden iki damla yaş olup akıyorum bakıyorum güneş kısır bir aydınlık içerisinde ışık var ama sıcaklık yok düşerken üşüyorum öyle zamanlarım var ki alıç alıyor erik satıyorum kim toplayacak bilmem toparlayacak aklımı çocukluğum çokluğuma yokluk karıştırırken uçuruma doğru sürüklüyor yalnızlık ordusu süte su katmışlar yaşamak fikrime ölüm sonsuzluğa açım elimde değil sütten kesilmiş kuzular kuyruklarını emiyor anne kıyamete daha ne kadar var |
beklerken
ki
birini
vakit dar
yürümek lazım