Kayraaçınca sonsuzluğun kapısını yağmur bulutları dolanınca etrafında ellerin değilse de duaların üşür kargalar üşüşür başucuna ölmeden sanatoryumda yatar kış bu son mevsim güneşin ciğerlerinde bir tutam duman yol bulunca yorgunluğun dili kara kalem ak sayfalara usancı yazınca pespaye orduların zaferi bu kadar olur pembe panjurlu evin kırmızı başlıklı kızını dakkasında satar nenesi hain bir kurda aşk neyin karşılığıdır ayrılık neyin bin bir belaya musallat olmuş başını vurduğu duvarların çatladığını gören adam çatık kaşlı gümüş gülüşlü kadının önce gözlerinden sonra rüyasından çıkıp üç vakte kadar falına ardı sıra da öfkesine yatar bilmez misin hangi falcı Tanrıdan güçlü kapını çalanı boş çevirme gülüşün sadakatinin sadakası olsun kim bilir belki de aşkın gerçek adı Hızır’dır döner dolaşır çalar denize karşı kapını bizde ise yağmura doyamadığı için ağaç mantarları olabildiğince yassı ve güdüktür yazın orman yakarlar kışın yürek paresi git şimdi karanlığın ardından ışık ol gel unutma gündüzün şerri gecenin hayrından iyidir |
İlyas Hızır'a su
taşısın dursun...:)