Yorgunum...
Yorgunum
Aramıza giren yollardan yorgunum, Bizi birbirimize unutturan yıllardan. Daha ne kadar yorulacağımı bilememekten, Sensiz geçen her günümü yıllara çarpmaktan, Çarptığımda bölünen, parçalanan anılardan, Zamansız gelişinin ardından, Zaman ayarlı gidişlerinden yorgunum… Zamanın kısıtlandığı bir yerde, bir an da, Birden bire Sen’li – Ben’li oluşumuzun ardından, Yine iki yabancı oluşumuzdan, Hiçbir şey olmamış gibi kaldığımız yerden devam etmekten, Bana uygun görülen rolü üstlenmekten yorgunum… Bir gün, bir yerlerde seninle karşılaşacağımın hayalinden, Hayal kurmak yormaz da, hayallerin hayalde kalması yorar beni. Hayatımın bir tarafını düzeltmek için harcadığım çabadan, Düzeltmeye uğraşırken alt – üst ettiğim hayatımdan, Her biri diğerine eş, simetrik acılardan yorgunum… Ceplerime sığmayan kelimelerin bolluğundan, Her şeye dar gelen ceplerimden, Bir yakamın diğer yakamın yanına bir türlü gelememesinden, Hayatın ilmeğini hep kaçırışımdan, Kaçırdığımı geç fark etmekten yorgunum… Baktığım aynaların paramparça oluşundan, Her parçada yüzümün biraz daha bölünüp, anlamsız şekiller almasından, Yüzümün sana olan yüzsüzlüğünden, Aslında kırık aynalar yüzünden, Aynalarda kırılan yüzümden yorgunum… Sana gelmeye çalıştıkça uzayıp giden yollardan, Hiç seni bana getirmekte yardımcı olmayan yıllardan, Güneş’i göremeyince üşüyen gözlerimden, Gözlerin olmadan karanlıkta kalan gözlerimden, Hiç mavi olamayan düşlerimden yorgunum… Sana yazdığım şiirlerde, Hep başladığım gibi bitmesinden, Bu şiirlere yetmeyen kelimelerimden, Kelimesizliğimden yorgunum… (Dört-Haziran-İkiBinOnİki*15:15) Nevin Akbulut |